ManşetMuşTemsilciliklerimiz

1 Mayıs’ta Muş’tan Küresel İsyana Destek!

2015_0501-1mayis-mus-1

Eğitim İlke-Sen Muş Temsilciliği üyeleri, 1 Mayıs emek ve dayanışma günü dolayısıyla Muş Belediye önünde bir araya gelerek bir basın açıklaması yaptı.

Sendika adına Şerafettin YENER tarafından yapılan açıklamada “Bugün; emeğin, emekçinin, dayanışmanın, dirilişin ve direnişin sembolik günlerinden 1 Mayıs. Dünya halklarının, insanlık onurunu örseleyen her türlü zulme karşı sesini yükselttiği bir gün” denildi.

Eylemde, “Ji bo mafe mazluma rabın serpiyan”, “Sermayenin değil Rabb’imizin kuluyuz”, “İşçiler ölüyor, Sermaye büyüyor”, “Asgari ücret, taşeronluk köleliktir. Hakça Paylaşım, Adil Bölüşüm”, “İç Güvenlik Yasası Faşizmdir”, “Küresel Kapitalizme Küresel İntifada”, “İnsanlık Neoliberal Faşizme Direniyor”, “Saraylara Karşı Halkın Yanında”, “Mülteciler Kardeşimizdir, Suriye Halkı Yalnız Değildir”, “Roboski Dört Yıldır Kanıyor,” “Fekku Rakabe, Kölelere Özgürlük”, “ABD-NATO Üsleri Kapatılsın” yazılı Türkçe ve Kürtçe pankartlar, dövizler taşındı.

2015_0501-1mayis-mus-2

BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ

Küresel Kapitalist İfsada Karşı Küresel Bir İsyanı Yükseltelim!

Değerli halkımız,

Bugün; emeğin, emekçinin, dayanışmanın, dirilişin ve direnişin sembolik günlerinden 1 Mayıs. Dünya halklarının, insanlık onurunu örseleyen her türlü zulme karşı sesini yükselttiği bir gün… Yeryüzünü cehennemi bir çukura dönüştüren zalimlere karşı ayağa kalktığı bir tarih…

Biz de bugün; içinde bulunduğumuz şu sömürü, kötülük ve utanç çağında, evrensel çığlığın isyancı korosuna kendi sesimizi ve kendi sözümüzü yükselterek iştirak ediyoruz. İnsanlığı barışa ve esenliğe çıkaracak olan ilahi vahyin mesajını, Müslümanca bir şahitlikle meydanlara taşıyoruz.

Değerli dostlar, sevgili kardeşler!

Kapitalist sömürünün ve emperyalist tahakkümünün türlü türlü şekillere büründüğü günlerdeyiz. İnsana ve tabiata dair ne varsa her şeyin metalaştırıldığı, değersizleştirildiği ve hiçleştirildiği neoliberal bir cahiliye dönemdeyiz. Küresel fesada, küresel istikbara karşı küresel intifada bilincini, ahlaki bir isyanı kuşanmadan geçen her dakika, daha büyük acılara zemin hazırlıyor.

Piyasalarla, borsalarla, şirketlerle, bankalarla kuşatılmış bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlık ise bu kuşatma altında, adeta bilekleri kredi kartlarıyla kesilmiş bir şekilde ölümünü bekliyor. Asgari ücretle çalıştırılan, borç ve faiz batağında boğulan milyarlarca insan, adı konulmamış bir köleliği sürdürüyor. Şunu iyi anlamalıyız ki, bu hal, insanın kaderinden değil, kapitalizmin fıtratından kaynaklanıyor. Hırsın ve acımasızca rekabetin hüküm sürdüğü piyasa ekonomisi, kendi sermayesini emekçilerin sırtında biriktirirken, onları en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamayacakları ücretlerde çalıştırıyor.

Aradan geçen zamanda toprakla bağı koparılmış, şehirlerin tekinsizliğine fırlatılmış, tüm sosyal dayanışma ağları atomlarına kadar parçalanmış yığınlar, çaresizce kendilerine sunulan kredilere sarılmak zorunda bırakılıyor.

Böylece bir yandan aslında kendi hakkını borçmuş gibi geri alan insanlar, ne yazık ki daha fazla faiz ve borçlanma korkusuyla emeğinin sömürülmesine hazır hale getiriliyor.

İşte bu kula kulluk düzeninde, emekçiler, açlıktan ölmeyecek kadar düşük bir ücrete mahkûm ediliyor. İşsizlikle, evsizlikle, borçla şantaja uğrayan kitleler, açlıkla korkutularak, taşeronlaştırılarak, güvensiz ve güvencesiz ortamlarda çalıştırılarak iliğine kadar sömürülüyor. Biz bunun en acı örneğini, bir yıl önce Soma’da yaşadık. Ve o günden beri her ay, bir Soma kadar daha can kaybettik.

Bu yaşadığımız, çağdaş bir firavunluk düzeninden başka bir şey değildir! Emeğin azami oranda işe koşulduğu, buna karşı emekçinin hakkının en asgari düzeyde verildiği bu düzenin tüm firavunlarının, tüm Karun’larının elleri kurusun, kuruyacak da! Ve o zaman, onları ne malları, mülkleri ne de yığdıkça yığdıkları o kazançları kurtaracak!

Kardeşler,

İnsanlık bir yandan açlık ve yoksulluk ile korkutularak küresel bir tahakkümün altında eziliyor. Diğer yandan ise haklı bir isyanı kuşanmaması için yoğun bir şekilde baskılanıyor. Tüketim ekonomisi ile savaş ekonomisi arasında, hızlıca ya da yavaşça ölmek arasında tercihe zorlanıyor. Serbest piyasanın egemenliğine giren neoliberal devletler, halkların üzerine koca bir cop gibi inerken, her türlü kitlesel eylemlilikler şiddetle, zorbalıkla bastırılıyor. Sisteme entegre edilememiş alanlar ise NATO konseptiyle yeni savaşların, iç çatışmaların, kanlı hesaplaşmaların pazarına dönüştürülüyor.

Afganistan’da, Irak’ta işgalin yarattığı tahribatın sonuçları ortada. İnsan hayatının en ufak değer taşımadığı kanlı bir pazar kurulmuş; savaş tüccarları can alıp, silah satıyor!

Suriye’de yıkım devam ediyor. Katledilen savunmasız insanlar ve yerinden yurdundan edilerek mültecileştirilmiş bir halk. Libya’da kendi vatanındaki trajediden kaçan insanlar ise, başka bir trajedinin kurbanı olarak yollarda, denizlerde, okyanusların derin sularında can veriyor.

Petrol üzerine kurdukları saltanatlarını sürdürmek uğruna, kendi çıkarlarını mezhebi bir görünüm altında pazarlayanların yeni hedefi ise Yemen. Bölgemizi fitneye boğmaktan vazgeçmeyenlerin tüm bu politikalarından tek kar sağlayan ise siyonist İsrail!  

Soruyoruz; insanlık kitleler halinde katledilirken, ağır zulümlere ya da kırımlara uğrarken; buna seyirci kalmamız mümkün mü?

Küresel istikbar, kapitalizm ve emperyalizm insanlığı cehennem çukurunun eşiğine kadar sürüklemişken; bu sömürüye ve ifsada “lâ” demeden, hakkı ve adaleti ayakta tutmak mümkün mü?

Milyonlarca insanın alın terinin hakkı gasp edilirken, her yıl binlerce emekçi iş cinayetlerine kurban giderken, Soma’daki, Ermenek’teki madenci ailelerinin feryatları dinmemişken, emeğin hakkını savunmaktan vazgeçilebilir mi?

Doğayı katlederek büyütülen şehirler, betonlaştırılan bereketli tarım arazileri, satılığa çıkarılan dereler, nükleer felaketlere kapı aralayacak santraller karşısında kör, sağır, dilsiz olunabilir mi?

Yeni vesayet düzenleri kurulurken, yeni saraylar yükselirken, gurur ve kibir iktidarda yeni aktörlerin eliyle örgütlenirken, bu müstağniliğe ve müstekbirliğe kayıtsız kalınabilir mi?

Çağdaş Firavun, Nemrut ve Ebu Cehil düzenlerinin diktatörlüklerine, yağma ve talanlarının küreselliğine karşı Hz. Musa’nın, Hz. İbrahim’in ve Hz. Muhammed’in tevhid, adalet ve özgürlük eksenindeki örnekliğini bugüne taşımaktan geri durulabilir mi?

2015_0501-1mayis-mus-3

Dostlar,

Gelin sokaklarımızı mesken edinen esmer ve yalınayak Suriyeli, Afganistanlı, Iraklı, Afrikalı çocuklarımız ve çaresiz anaları için bu büyük, tarihi ve evrensel çığlığa kulak verelim.

Gelin asgari ücretlinin, taşeron işçilerinin, tekstildeki genç kızların, iş kuyruklarında yaşama küsen işsiz delikanlıların oluşturduğu mustazaflar korosuna omuz verelim.

Gelin Roboskilere adalet gelene kadar susmayalım. Gelin insanların ana sütleri gibi helal olan anadilde eğitim hakkını haykıralım.

Gelin, insanı devlete kul, sermayeye köle kılmak isteyenlere karşı, her türlü zulme ve istikbara karşı, küresel kapitalizmin sömürüsüne karşı, yükselen kibir saraylarına karşı, Hakk’ın adil şahitliğini yapmak için hep birlikte mücadele edelim…

Gelin Ortadoğu’yu baştanbaşa esir alan, ülkelerimizi Libya’dan Afganistan’a; Suriye’den Yemen’e değin kana, fitneye ve gözyaşına boğan zalimlere karşı; kara yağız insanlarımızın, umutları yok edilen halklarımızın yanında duralım.

Bu bilinci, sadece bugüne değil, her güne yayalım…

1 Mayıs alanlarındaki birlik ve dayanışma halindeki yürüyüşümüzü, her gün bir adım daha ileri götürelim. 

Yaşasın küresel dayanışma!

Yaşasın küresel İntifada!

EĞİTİM İLKE-SEN(İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası) adına Şerafettin YENER