AçıklamalarımızManşet

Roboski: Susarsak dilimiz kurusun!

Roboski’de 34 insanın göz göre göre katledilmesinin ardından tam 1 yıl geçti. İlk saatlerinde saklanan, hakikatin üstü örtülemeyince bu kez kâfirce bir tavırla çarpıtılan, adeta hayatını kaybedenlerin suçluymuş gibi gösterildiği bu katliamın acısı, unutturulmak için verilen bütün siyasi ve medyatik çabalara rağmen hâlâ dün gibi taze ve derin…

Geride kalan bir yılda, ne katiller yargılandı ne de sorumlular hesap verdi. Üstelik her defasında imha ve inkâr politikalarına son verdiği iddiasındaki iktidar; emri ve yetkisi altındakilerce gerçekleştirilen bu “imha operasyonu”nun siyasi sorumluluğunu inkâr etti! Konuyla ilgili ağızlarını her açtıklarında kullandıkları kelimeler, acımasız bir bombardımana dönüştü. İşte bu sebeple o karlı dağların toprağına sadece 34 can değil, hak, adalet, vicdan, insaf ve ahlâk da bir kez daha gömülmüş oldu…

Siyasal egemenliğin istismarındaki kardeşlik söyleminin hiçbir sahiciliğinin bulunmadığı, anaların feryatlarının yankılandığı göklerde şen-şakrak havai fişekleri patlatılan yılbaşı gecesinde açığa çıktı. Genelkurmay’la uzlaşının hangi zeminde gerçekleştiği, Başbakan’ın “hassasiyet teşekkürü”nde anlaşıldı. “Tazminatsa tazminat” sözleri, devlet olmak isteyenlerin amaçlarına nasıl da ulaştıklarını ortaya koydu. “Ölmeseler, yargılardık” demeci, “ya yargısız ya yargılı ama ille de infaz” aklının, nasıl da korkunç bir şekilde çalışabildiğini o gece yapılan ağır bombardımanla kendisini açığa vurdu.

Roboski, bugün yalnızca Roboski olmaktan çıkmıştır. Sistemin Kürt halkına yönelik uyguladığı resmi politikaların, tüm açılım iddialarına rağmen özü itibariyle değişmediğini açığa vurmuştur. Roboski, doğduğu topraklarda, anasından öğrendiği dilde yalnızca ağıt yakabilen bir halkın öz yurdunda parya muamelesi görmesinin en trajik örneklerindendir!

Bunun acısını duyması, siyasi sorumluluğunun hesabını vermesi gerekenlerin, hakkı ve adaleti unutmuş bir halde, Ankara’nın dehlizlerini derinleştirmeleri ise gerçekten ibret verici. Kendilerini iktidar gücünün verdiği kibirden ve müstağnilikten beri tutmayan bu siyasal akıl, maalesef adalete dair tüm umutları bertaraf ediyor! Ve şimdi de “dava sürecinin sonunu beklemek gerektiği”ni söylüyor! Neyi bekleyecekmişiz? Daha ne kadar ileri gideceksiniz ki o dehlizlerde? Bombalarken Dersim’i çağrıştırdınız, Mustafa Muğlalı’yı hatırlattınız; yoksa yargılarken de İstiklal mahkemelerinin ruhunu çağırdığınızı mı göreceğiz?

Aradan geçen zamana rağmen, Roboski’de yakılan ağıtlar, bizim yüreğimizi dağlamaya devam ediyor. Bu acı, bu yara hepimizin… Hesabı verilmeyen bu katliamı unutturmama borcu da hepimizin…

İşte bu sebeple diyoruz ki;

“Zulme karşı susarsak dilimiz kurusun!”

EĞİTİM İLKE-SEN

İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikası