AçıklamalarımızDuyurularFaaliyetlerimiz

Gürçay: Hukuk, zanla veya iftirayla değil somut delille konuşmalı

 

15 Temmuz’da gerçekleştirilen kanlı darbe girişiminin ardından yürütülen soruşturmalar çerçevesinde haksız yere gözaltına alınan Şahin Gürçay, üye ve yöneticilerinden olduğu Eğitim İlke-Sen’in İstanbul’daki genel merkezinde düzenlenen basın toplantısında konuştu.

Gürçay’ın avukatlığını üstlenen Av. Mehmet Ali Başaran ve Eğitim İlke-Sen Genel Başkanı Ahmet Örs’ün de katıldığı toplantıda, Gürçay “Bir veya birkaç kişinin mesnetsiz beyanı üzerine görevden uzaklaştırıldım, evim arandı ve gözaltına alındım, nezarethanede 2 gün gözaltında tutuldum” ifadelerini kullandı.

Yaşadığı hukuki sürecin çalıştığı kurumda tarafına atılan bir iftiraya binaen geliştiğine yönelik bilgiler edindiklerini belirten Gürçay, “Savcılık ifadesinden yarım saat önce netleşen ve benim de avukatlarım aracılığıyla haberdar olduğum bilgiye göre kurumum Namık Kemal Üniversitesi içerisinden biri veya birileri bir hata ve/veya bilinçli bir iftira ile üyesi ve yöneticisi bulunduğum Eğitim İlke-Sen‘i cemaat sendikası olarak lanse etmiş, bu gerçek dışı beyan neticesinde de hiçbir araştırmaya gerek duymayan Namık Kemal Üniversitesi rektörü hakkımda ilgili görevden uzaklaştırma işlemini yapmış, bu süreci ise cezai soruşturma ve gözaltı izlemiştir.” şeklinde konuştu.

Gürçay, konuşmasında görevden uzaklaştırılmasına yönelik kararın geçerliliğini koruduğunu ve hakkında yürütülen soruşturmanın sürdüğünü hatırlatırken, “Bütün bunlardan dolayı şu an kendimi son derece güvensiz bir “hukuki” sürecin içinde görüyorum. Masumiyet karinesi tersten işletiliyor. Suçlu olduğuma dair tek bir delil olmaksızın ben ve avukatlarım suçsuz olduğumuzun delillerini ortaya koyuyoruz.” dedi.

Eğitim İlke-Sen, MAZLUMDERÖzgür Yazarlar Birliği gibi İslami kesime mensup birçok kuruluşta faaliyetleri bulunan Gürçay, çalıştığı kamu kurumdaki görevinden açığa alınmasının ardından 25 Temmuz tarihinde gözaltına alınmıştı. Gürçay’ın arkadaşları sosyal medya üzerinden başlattıkları “Şahin Gürçay’a Şahidiz” isimli kampanya kapsamında gözaltı kararının hukuksuzluğuna vurgu yapmıştı.

FETÖ/PDY yapılanmasına ve darbe girişimine karşı yürütülen soruşturma ve yaptırımlar kapsamında örgütle ilişkili olmayan pek çok darbe karşıtının da çeşitli yaptırımlara maruz kaldığı belirtiliyor.

sahin_basin_toplanti

Eğitim İlke-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında Gürçay’ın yaptığı açıklamaların tamamı şu şekilde:

Kamuoyunun Dikkatine:

“Hukuk Zanla Veya İftira İle Değil Somut Delille Konuşmalı”

Ülkemizin maruz kaldığı sıkıntılara 15 Temmuz tarihinde bir yenisi, kanlı bir darbe girişimi eklendi. Her ne kadar başarısız da olsa söz konusu darbe girişimi neticesinde iki yüzü aşkın insan yaşamını yitirirken bini aşkın kişiyse yaralandı.

Halkın darbe girişimine karşı cesaret ve basiret sayesinde karşı koyulabilen bu alçakça girişim, bizlerin yıllardan beri her platformda dile getirmiş olduğumuz bir gerçeği yeniden kanıtlar niteliktedir. Devlet içerisinde liyakat esasına dayanmadan, grup çıkarı odaklı kadrolaşmalara söz konusu grup hangi grup olursa olsun muhakkak karşı konulmalıydı.

Bizler yine şuan FETÖ/PDY terör örgütü olarak bilinen daha önce ise “Cemaat” olarak adlandırılan bu yapının, devlet içerisinde haksız ve hukuksuz bir şekilde kadrolaştığını ve bunun önemli sıkıntılara yol açacağını 17-25 Aralık 2013 sürecinden çok daha önceleri de özel olarak dile getiriyorduk. Nitekim 15-16 Temmuz’da başarısız darbe girişiminde bulunan insanlar ve onların destekçileri, bizim her daim karşısında olduğumuz bir yapılanmanın mensuplarıydı.

Gerek üyesi olduğum sivil toplum örgütlerinin (MAZLUMDER, Özgür Yazarlar Birliği, Eğitim İlke-Sen, Hür Beyan Hareketi) söylem ve eylemleri, gerekse bireysel beyanlarım ve sosyal medya hesaplarımdaki paylaşımlarım bunları açıkça ortaya koymaktadır.

Devlet kurumlarında hakkaniyetten uzak şekilde davranan ve grup çıkarı için toplumun çıkarlarını sistematik bir şekilde ihlal eden insanların iş başına getirildiği bu kadrolaşmaların bir an önce önüne geçilmesi, mevcut yapılanmaların da dağıtılması zaruridir.

Bu kapsamda, 15-16 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan ve özellikle kamu personeline yönelik olan operasyonlar ne yazık ki sadece söz konusu yapılanmalara mensubiyeti sayesinde haksız yere göreve gelmiş ve/veya bu yapılanmalara aktif destek veren insanları kapsamanın ötesine geçmiş, bahsedilen yapılanmalarla ve hiçbir suçla alakası olmayan insanların mağdur olmalarına yol açmıştır.  Bu yapıyla hiçbir şekilde ve hiçbir zeminde bağlantısı olmayan, aksine her türlü platformda söz konusu yapıya karşı çıkan şahsım da bu adaletsizliğin mağduru konumundayım.

Üç senedir araştırma görevlisi olarak çalıştığım Namık Kemal Üniversitesi’ndeki görevimden 21.07.2016 tarihinde uzaklaştırıldım. Rektör imzalı görevden uzaklaştırma yazımda;

“15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemizde silahlı, Paralel Devlet Yapılanması (PDY)/Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından anayasal düzene, hükumete ve demokrasimize ve milletimize karşı darbe kalkışması başlatılmış ve halen devlet ve milletimiz imkanları kullanılarak çeşitli fiili saldırı ve tehdit yöntemleri ile kaos ortamı yaratılarak sürdürülmeye çalışılmaktadır. Süregelen açık tehditleri dikkate alarak Üniversitemizde görevli olup, bu örgüt ile bağı kuvvetle olan ve Üniversite imkânlarını bu hain amaç için kullanma şüphesi bulunan personelin kurumumuz ve devletimiz güvenliğini korumak amacıyla açığa alınmaları Rektörlüğümüzce uygun bulunmuştur.”

ifadeleri yer almaktaydı.

Hiçbir delile dayanmayan, herhangi bir gerekçeye sahip olmayan, somut fiil isnadı bulunmayan, tümüyle zan olduğu belli olan bu ithamın neden yapıldığına dair herhangi bir bilgiye de ulaşamadık!

Ardından 24.07.2016 tarihinde akşam saatlerinde elinde arama emri bulunan 5 sivil polis eşimle birlikte ikamet ettiğimiz evde arama yaparak; telefon, bilgisayar, CD gibi tüm elektronik eşyalarımıza ve kendilerince sakıncalı gördükleri not defterleri, MAZLUMDER bildirileri, Özgür Yazarlar Birliği afişleri gibi dokümanlara el koydular. Ertesi gün, 25.07.2016 tarihinde ise polis merkezine çağrıldım ve gittiğimde de gözaltına alındım.

Ardından Çorlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde 2 gece nezarethanede gözaltında tutuldum. 27.07.2016 tarihinde Tekirdağ Adliyesi’nde savcılığa ifade verdim ve ifademin ardından adli kontrol şartı ile serbest bırakıldım. Ancak hakkımdaki soruşturma halen devam etmektedir.

Görevden uzaklaştırıldığım günden beri devam eden süreçte; gerek dostlarımızın çabaları, gerekse üyesi bulunduğum STK’ların girişimleri neticesinde maruz bırakıldığım bu adaletsizliğin arka planını büyük oranda öğrenebilmiş olduk. Savcılık ifadesinden yarım saat önce netleşen ve benim de avukatlarım aracılığıyla haberdar olduğum bilgiye göre kurumum Nazım Kemal Üniversitesi içerisinden biri veya birileri bir hata ve/veya bilinçli bir iftira ile üyesi ve yöneticisi bulunduğum Eğitim İlke-Sen’i cemaat sendikası olarak lanse etmiş, bu gerçek dışı beyan neticesinde de hiçbir araştırmaya gerek duymayan Namık Kemal Üniversitesi rektörü hakkımda ilgili görevden uzaklaştırma işlemini yapmış, bu süreci ise cezai soruşturma ve gözaltı izlemiştir.

Savcılığa verdiğim ifade sırasında gerek tarafıma sorulan sorulardan gerek dosya içeriğinden, çalıştığım üniversite tarafından verilen görevden uzaklaştırılmama dair karara ilişkin tebligattan başka bir suç delili olmadığını anlamış bulunmaktayız. Savcının elindeki dosyada sendika ile ilgili bahsi geçen iftiraya dair bir bilgi de bulunmamaktaydı. Bu iftiranın içeriği ancak biz savcıya bu yönde beyanda bulununca dosyaya eklenmiştir. Kanaatimizce bu bilginin açığa çıkmasıyla ve sendikamızın ve şahsımın söz konusu yapıyla hiçbir alakası olmaması sayesinde savcılık hakkımda tutuklama talep etmemiştir.

Netice itibariyle, anlaşıldığı kadarıyla, kurumum içerisinde birinin ya da birilerinin çok ağır hatası/zannı veya iftirası neticesinde, rektör kalemini hiç düşünmeden oynatmış, savcılık ise meselenin özünde ne var diye hiç düşünme zahmetine girmeden o kargaşa içinde işlem başlatmıştır. Bu adaletsizlik bir kartopu gibi yuvarlanmış ve her geçen saat, önüne geçmek daha da zorlaşmıştır.

Netice olarak, bir veya birkaç kişinin mesnetsiz beyanı üzerine görevden uzaklaştırıldım, evim arandı ve gözaltına alındım, nezarethanede 2 gün gözaltında tutuldum. Hakkımda açılan adli soruşturma devam ettiğinden dolayı halen tekrar gözaltına alınmam ya da tutuklanmam mümkün. Bunun yanında, çalıştığım kurum tarafından alınan görevden uzaklaştırma kararı da geçerliliğini sürdürüyor ve yürütülen idari soruşturma sonucunda görevden çıkarılmam da ihtimal dahilinde.

Bütün bunlardan dolayı şu an kendimi son derece güvensiz bir “hukuki” sürecin içinde görüyorum. Masumiyet karinesi tersten işletiliyor. Suçlu olduğuma dair tek bir delil olmaksızın ben ve avukatlarım suçsuz olduğumuzun delillerini ortaya koyuyoruz. Üzülerek belirtmek gerekir ki, böylesi bir durumun kendisi bile FETÖ/PDY yargılamalarının güvenilirliğine daha şimdiden gölge düşürmektedir.

Hiçbir zaman FETÖ/PDY diye anılan bu yapının mensubu olmadım açıkken, gün gibi ortada olan tüm bu gerçeklere rağmen böylesi bir haksızlığa maruz kalmam ve bu haksızlığın daha da büyüme ihtimali, ülkemizdeki hukuki işleyişin mağdur üretmeye ne denli açık olduğunu göstermesi açısından son derece önemlidir.

Tüm ülke sathında gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamaların, şu an bir OHAL yaşanıyor olsa dahi, hukukun temel ilkelerinden taviz vermeksizin, özenli bir adalet işçiliğini gerekli kıldığı gerçeği kesinlikle göz ardı edilmemelidir.

Şahin GÜRÇAY

Eğitim İlke-Sen

Genel Teşkilatlanma Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri

[Haber: İslâmi Analiz Haber Merkezi, www.islamianaliz.com]