Kamuda Serbest Kıyafet ve Sendikal Tutumlar
Bir haftadır gündemde kamu çalışanlarının fiili boykotu var. Eğitim İlke-Sen olarak bizim de desteklediğimiz ve Memur-Sen ile birlikte Aktif Eğitim-Sen, Özgür Eğitim-Sen ve Demokratik Eğitimciler Sendikası’nın sürdürdüğü bir eylem bu.
Türk Eğitim-Sen aktif bir şekilde desteklemiyor, fakat başörtülü üyelerine dönük herhangi bir sorun çıkartıldığında üyelerinin yanında duracaklarını açıkladı. Bu tavrından dolayı üyelerinden başörtülü derslere giren öğretmenler olduğunu biliyorum.
Ortak talep şu: 1982 yılından beri yürürlükte olan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik kaldırılsın.
Peki neden bu talep? İsterseniz sorunun kaynağı olan yönetmeliğin önce kadın kamu çalışanları için ne dediğine kısaca bakalım:
“Kadınlar: Elbise, pantolan etek temiz, düzgün, ütülü ve sade, ayakkabılar ve/veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı, görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış, tırnaklar normal kesilmiş olur…”
Madde böyle devam ediyor.
Bir de erkekler için ne deniyor yönetmelikte, birkaç maddesine bakalım:
“Kulak ortasından aşağıda favori bırakılmaz. Saçlar, kulağı kapatmayacak biçimde ve normal duruşta enseden gömlek yakasını aşmayacak şekilde uzatılabilir… Hergün sakal tıraşı olunur ve sakal bırakılmaz. Bıyık tabiî olarak bırakılır, uzunluğu üst dudak boyunu geçemez, üstten alınmaz, yanlar üst dudak hizasında olur, alt uçları dudak hizasından kesilir…”
Görüyorsunuz; saçın ve bıyığın uzunluğundan tutun saçların açık ve taranmış olmasına; ayakkabının, elbisenin renginden tutun favorilerin şekline kadar kamu çalışanlarını bir kalıba dökmeye çalışan faşizan, dayatmacı ve otoriter bir yönetmelik bu.
Haliyle mesele basit bir yönetmeliğin değiştirilmesi talebi değil; ciddi bir zihniyet değişikliği.
Biliyoruz ki, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e tevarüs eden devlet aklı ve yönetme biçimi, toplumu değil bürokratik egemenliği, devlet iktidarının muhafazasını esas almaktadır. Eskisi ve yenisiyle devlet geleneği aynıdır; rejime sadık kul-yurttaşları zapturapt altında tutmak! Darbe dönemlerinde kendisini silah zoruyla dayatan bu zihniyetin, şahsen bugün itibariyle değiştiğini maalesef iddia edemiyorum. Evet, siyasal iktidardakiler değişmiştir, kabul; fakat toplumu değil devlet iktidarını merkeze alan mezkur bürokratik akıl geçerliğini hâlâ korumaktadır.
Her ne olursa olsun, bu yönetmeliğe karşı çıkmak aynı zamanda işte bu yönetmeliği çıkaran o siyasal egemenlik aklıyla da her açından ciddi şekilde hesaplaşmayı beraberinde getirmelidir.
Ne yazık ki, bugüne kadar bunu partiler başaramadı, lakin zaman içinde parti aparatlarına dönüşen ‘sivil toplum’ örgütlerinin de bu konuda başarılı bir imtihan verdikleri söylenemez. Son dönemde sendikalar arasında iyice gerilimli bir hal alan ayrılıklar da esas itibariyle kamu çalışanlarının ve toplumsal sorunların çözümüne ilişkin perspektif farklılıklarından da önce, destekçisi konumuna düştükleri iktidar ya da muhalefet partilerinin takındıkları pozisyonlardan neşet etmektedir.
Oysa biliyoruz ki, bugün mevcut siyasal iktidara ve onun peşinden sürüklenen sendikalara ya da diğer sivil toplum örgütlerine çoğu zaman bizim de katıldığımız bir takım eleştiriler getiren sendikalar, bugün eleştirdikleri davranışları geçmiş iktidarlar döneminde bizatihi kendileri sergilemekteydiler.
İşte sorunun temeline indiğimizde bu ilkesiz, tutarsız hareketlerin yer aldığını gözlemliyorum. Ve bu sebeple haddinden fazla tutarsızlıkları olanların ve hasbelkader bugün muhalefette görünenlerin, kendi görüşündeki siyasi partiler iktidardayken nasıl bir imtihan verdiklerini yeniden gözden geçirmelerini tavsiye ediyorum. Şayet geçmişteki hatalarını açık yüreklilikle ifade edebilir, özeleştirilerini paylaşabilirlerse, bugünkü eleştirilerindeki samimiyetlerine güven duyabilirim.
Eğitim İlke-Sen olarak mevcut yönetmeliğin derhal kaldırılmasını istiyoruz; özellikle de başörtüsü yasağından ötürü. Bu fiili boykotun en çok tartışıldığı hususun da başörtüsü boyutu olduğu zaten görülüyor. Şayet bu konuda, başörtüsünün hükümet tarafından istismar edildiği görüşünü ileri sürüyorsanız –ki ben de bu iddiayı destekliyorum- yapacağınız tek şey olabilir; bu yasağın hemen kaldırılmasını istemek!
Başörtüsü sorununun kesin çözüme bağlanması; temel bir hakkın iadesi açısından önemli olduğu gibi, bu sorunu siyasi bir istismarın konusu olmaktan da çıkaracaktır. Böylece başörtüsü, bu konudaki özgürlük talebini kendi siyasal ajandasına bağlayan hükümetin elinde de daha fazla koz olamayacaktır. Bunu desteklemek yerine başörtüsüne her ne adına olursa olsun karşı çıkanlar, lütfen bugün eleştirdikleri siyasal akıldan ya da 12 Eylül’ün zihniyetinden ayrı durduklarını iddia etmesin; çünkü nihai tahlilde hepsi aynı kapıya çıkmaktadır:
Kendisinden olmayana yasakçı, baskıcı ve faşist; sadece kendisi gibi olanlara, kendisinden olanlara ‘özgürlükçü’dür. Benim tercihim, kendine özgürlükçü, kendine demokrat ya da kendine Müslüman her türlü aklı sonuna kadar reddetmekten yanadır.
Beytullah Önce
Eğitim İlke-Sen MYK üyesi