Tektipçi Eğitimin Eleştirisi: Kürdüm, Doğruyum, Çalışkanım!
Eğitimci, yazar ve aktivist Ufuk Coşkun’un “Kürdüm Doğruyum Çalışkanım” adlı kitabı Kaldırım Yayınları’ndan çıktı.
Türk milliyetçiliğin yoğun bir biçimde aktarıldığı milli eğitim sistemi içerisindeki çocuklar kendilerini gittikçe yalnız hissetmeye başlamaktadır. Üstelik kendilerini terörle eş tutan her ortamdan, tavırdan ve imadan da büyük rahatsızlık duymaktadırlar. Kürt çocukları devlet okullarında hala travma yaşıyor. Onlar gerek yıllardır ezberlettirilen andımızla(2013’te kaldırıldı) gerek Türk milliyetçiliğine aşırı vurgu yapan eğitim sistemi içerisinde kendilerinin değersiz olduklarını hissediyorlar. Bu durum bir Türk olarak beni incitiyor? Eğitim bir ırkı, düşünceyi, mezhebi ve insan tipini yüceltirken diğerlerini aşağılıyor, yok sayıyor yetmezmiş gibi birde onları tehlikeli ilan ediyor.
Kürtler, Aleviler, Başörtülüler, Ermeniler, Gayr-i Müslimler… Bu ülkede tek tip ideolojinin ve resmi eğitimin kurbanı oldular. Kemalist düşünce yapısı hiçbirine yaşam, düşünme, inanma kısacası var olma hakkı tanımadı. Tek parti dönemi boyunca eğitimi bu anlayışla inşa etti. Türkleri üstün bir varlıkmış gibi sunarken diğerlerinin varlığını görmezden geldi.
Kabul etmek lazım birçok bakımdan artık eskisi gibi değiliz. Elbette çok şey değişti. Önyargılar kırılmaya başlandı. Andımız kalktı, eksik de olsa demokratik ülkelerin çok gerisinde de olsa anadilde eğitimin önü açıldı.Hiç değilse bir adım atıldı diyelim.. Yeni anayasa konuşuyor, özgürlükçüler olarak geleceğin demokrat Türkiye’sini inşa etme çabalarımız devam etmekte vs. Ama bir Kürt çocuğunun hala devletin soğuk, sevimsiz okul binalarının içinde “ben Kürt değilim, terörist değilim” diye haykırması çok acı bir durum ve bu da eğitim alanında daha çok işimizin olduğunu göstermektedir.
Türkiye son yıllarda evet, normalleşme sürecine girdi ve topluma eskiye oranla daha özgür ve demokratik bir ortam sunulmaya başlandı. Askeri vesayet kırıldı, Kürt sorununda, Alevi sorununda ciddi ilerlemeler kaydedildi. Eğitimin yapısal sorunlarına ilk kez dokunuldu. Kısacası resmi ideoloji ile ciddi bir yüzleşme döneminin yaşandığına tanıklık ediyoruz. Ne var ki bu süreçte eğitimle daha henüz ciddi manada yüzleşilmedi. Çünkü bugün Türkiye’de eğitime rengini veren bazı kanunların hala ulus devletçi ve tek partili sistemlerden kalma kanun ve uygulamalar olduğu görülmektedir. Tek parti dönemi zihniyetinin doğurduğu bu egemen zihniyet bugün eğitim dünyasında varlığını muhafaza etmektedir. Başka bir deyişle bugün eğitim, bireysel insan gerçekliği çerçevesinden bakıldığında bir özgürlük ve insan hakları meselesi olarak karşımızda hala bir sorun olarak durmaktadır. Çünkü yapısı itibariyle hala katı bir milliyetçiliği öne çıkartan, çok kültürlülük temelinde işlev görmeyen aksine tek merkezden kumanda edilen, yönlendirilen, tekçi ideolojiye mahkûm bırakılmış ve birbirine yakın düşünen insanların yetiştirilmesine vesile olan bir anlayışla yoluna devam etmektedir. Kuşkusuz bu tür bir eğitim anlayışı ülkede yaşayan farklı kesimlerin ihtiyaçlarını karşılamadığı gibi aynı zamanda köklü sorunlarımızın çözümünü de geciktirmektedir.
Bu kitapta Kürt sorununu eğitim çerçevesinden ele aldık ve bir çözüm önerisi sunma gayreti içerisinde olduk. Ulus devletçi sistemlerin hakim olduğu bir zaman diliminden günümüze kadar geçen sürede “milli eğitim” sistemini, yapısını, kanun ve yönetmelikleri, ders kitapların içeriğine varana kadar bir eğitim eleştirisi yapıldı. Eleştirilerden yola çıkılarak demokratik ülkelerden de verilen örnekler çerçevesinde eğitim sorunun/köklü sorunların çözümüne dönük çözüm önerileri paylaşıldı. Ayrıca kitabımızda Kürt aydın, yazar, şair, aktivist, akademisyen ve eğitimcilerin (Kemal, Burkay, Cafer Solgun, İlhami Işık(Balıkçı), İbrahim Sediyani, Alim Yılmaz, Bilal Sambur, Nihat Dağlı, Veysel Yenigül, Semra Polat, Ömer Atabey, Fesih Açan) öğrencilik anılarını ve çözüm önerileri de bulacaksınız.