Eleştirel Pedagoji

Anadilde Eğitime Yaklaşım Sorunları

Anadilinde eğitim; kişinin doğuştan sahip olduğu, insan olmakla edindiği en doğal haklardan biridir. Bu hakkın tahakkuku için mücadele etmek, mücadele etmek zorunda olmak bile  mücadele eden için üzüntü, hakkı gasp eden için utanç vericidir. Zira yaratıcı tarafından bahşedilmiş bir hakla geldiğimiz arzda, bu hakkın birileri tarafından engellenmesi insan hakları ihlali olmasından öte yaratıcıdan rol çalmaktır.

Böyle temel bir hak konusunda toplumsal mutabakat aranması gereksiz olmakla beraber, anadilde eğitim, Kürtlerin büyük bir çoğunlukla üzerinde ittifak ettikleri meselelerin başında gelmektedir. PKK/BDP çevresi, Hizbullah/Hüda-Par çevresi, bağımsız islami/seküler kişi ve gruplar vs. anadilde eğitimin pazarlık edilmez bir hak olduğu konusunda üç aşağı beş yukarı ortak noktada buluşmuş durumdadırlar.

Gerek seküler gerekse İslamî bir hayata mensup Kürtlerin anadilde eğitim talebinde ortaklaşması, fıtrî ve meşru olan bu hakkın talebindeki argümanların haklılığı ilişkide oldukları mahalleleri de etkilemiş, özellikle son bir-iki yıldır Türk mahallesinde anadilde eğitim hakkının kabulünü gösteren açıklama ve yazılar artmıştır. Ancak anadilde eğitim hakkını kabul eden yaklaşımlarda eleştirilmesi gereken birkaç husus görülüyor:

Evvelen; anadilde eğitimi büyük devlet idealinin bir gereği ve bölünmemek için gerekli olduğu yaklaşımı… Bu yaklaşım “tersi sonuçlar doğuracağı” tezini savunanların elini güçlendirmekte, bu tersinden yaklaşım bu gasp edilen hakkı tanımama sebebi sayılabilmektedir. Anadilde eğitim sonuçlarından bağımsız bir haktır. Devlet ister büyür ister küçülür, ister bütünleşir ister bölünür, anadilde eğitim hakkı bu sonuçlardan bağımsız savunulmalıdır…

Saniyen;anadilde eğitimin özel okullar/kolejler aracılığıyla verilebileceği yaklaşımı… Bu yaklaşım halihazırda eğitimin zorunlu olması ancak para karşılığı alınmasına denk düşüyor. Yani bir Deli Dumrul hikayesine… Eğitimin mevcut yükümlülüğü nasıl ki devletin omuzlarındadır, anadilde eğitimin de yükümlülüğü aynıdır. Kürtlerin hem vergi verip hem de anadilde eğitim için çocuğunu özel okula göndermek zorunda olmasının yanlışlığı izahtan varestedir.

Salisen; anadilde eğitim talebini Türkçe eğitim yerine Kürtçe eğitim olarak anlayan ve bunu ailelerin tercihine bırakmayı teklif eden yaklaşım… Anadilde eğitim talebi çokdilli eğitim talebidir. Yani bir öğrencinin eğitimin çeşitli kademelerinde ana dili, devletin (baskın) resmî dili, üçüncü dili öğrenmesi öngörülmektedir. (bkz. Şerif Derince’nin DİSA için örnek çalışması: http://bit.ly/1fcAmC6 ) Ayrıca Türkiye tecrübesi göz önüne alındığında “ailelere sorulsun” önerisinin dikkatle düşünülmesi gerekiyor. Bendenize göre olması gereken, ailelerin bu eğitim programları hakkında, çocukların anadili ve resmî dili ve hatta bir üçüncü dili öğrenebileceğine dair yeterince bilgilendirilmesidir. Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde çokdilli eğitim programlarının uygulanması “ailelere sorulması” durumunu zaten gereksiz kılacaktır.

Hükümet, her ne kadar olumlu gelişmelerin tamamı için “kimsenin bir şey elde ettiği yok, biz veriyoruz” yaklaşımını tekrar etse de devleti birazcık dahi olsa bilenler devletin kendiliğinden zırnık vermeyeceğini de gayet iyi bilirler. Son birkaç yıldır böylesine büyük bir mutabakatla talep edilmesi ve bölge ülkelerinde yaşanan gelişmeler, seçmeli Kürtçe derslerinin okullarda okutulması sonucunu doğurmuştur. Seçmeli dil dersleri Kürtlerin talep ettiği hakkı karşılamamakla birlikte anadilde eğitime geçişte önemli bir adımdır ve dolayısıyla bu dersler teşvik edilmelidir. Ancak ne yazık ki teşvik edilmemekte, bu sebeple de (zaten görülmesin diye kırk bohçaya sarılan seçmeli derslere) ilgi düşük kalmaktadır. Anadilde eğitim talebi için düzenlenen eylem ve kampanyalar da birleştiricilik konusunda ziyadesiyle sorunlu görünmektedir.

Bir örnek olarak anlatalım; geçenlerde TZP Kurdî ile Eğitim-Sen’in ortaklaşa başlattığı “anadilde eğitim imza ve dilekçe kampanyası” standına uğradık. İmza kampanyasında (bence çok büyük) bir hata olduğuna şahit olduk. Kürtlerin neredeyse tamamının üzerinde mutabakat sağladığı bir talebin dilekçesi ancak bu kadar ayrıştırıcı olabilirdi. Anadilde eğitim imza metninde laik bir anadilde eğitim istenirken zorunlu din derslerinin kaldırılması talep ediliyordu. Zorunlu din dersinin kaldırılmasını istemeyen, laik bir eğitim sistemini kabul etmeyen ama bunun yanında anadilde eğitim talebi olan biri bu kampanyaya nasıl imza versin? Yine İlçe Milli Eğitim müdürlüklerine verilmek üzere alınan iki dilli dilekçede de seçmeli dil dersleri fazlasıyla olumsuzlanıyordu. Seçmeli dil imkanını olumlu görenleri imza vermekten alıkoyacak bu yaklaşım da önceki gibi ziyadesiyle sorunlu idi…

Zorunlu din dersleri, laik-dinî eğitim gibi konular eğitimin devam edegelen sorunları olmakla birlikte değişiklik konusundaki talepler yeni de değildir. Bu taleplerin anadilde eğitim talebi ile birleştirilmesi stratejik olarak yanlıştır.

Anadilde eğitim talebi konusunda böylesine geniş bir mutabakat varken eylem ve kampanyalarda ayrıştırıcı yaklaşımlar sergilemek hakkın tahakkukuna zarar vermektedir. Yapılması gereken, dini-laik ayrımı yapmadan, yanına zorunlu din derslerinin kaldırılmasını vs. koymadan, sadece ve sadece anadilde eğitim talebini ortaklaştırmak ve yaygınlaştırmaktır. Bu talepteki mutabakat eylem ve kampanyalara da yansıyınca anadilde eğitim hakkı daha erken tahakkuk edecektir…

Bülent Arınç’a not: “Kuzey Irak”a değil Güney Kürdistan’a gideceğiz; çünkü Diyarbekir’deki Kürtçe eğitim için Hewlêr’ın tecrübelerine ihtiyacımız olacak…

Reha Ruhavioğlu – twitter/ruhavi

Kaynak: gazeteipekyol