Okullar kimin için çalışır?
Eğitimi bir sorun olarak kabul ettiğinizde, bu sorunu çözmek için hangi soruları sorduğunuz önemli hale gelir. Özellikle eğitim, devlet eliyle kurumsallaştırılmış, sınırlarına duvarlar çekilmiş ve o dört duvar arasında yapılması istenenler tek tek ortaya konmuş ise, o zaman bu konuya dikkat kesilmekte fayda vardır. Aksi takdirde okullarda neler olup bittiğini düşünmeden, sorgulamadan ve eleştirmeden konuşur; kaloriferi yanmayan okullar, kırk elli kişilik sınıflar, tırmanan şiddet gibi mevzular etrafında döner durursunuz ama meselenin özünü yakalayamazsınız. Fasıllar asıl olur, asıl konu ise unutulur.
Bu durumda, eğitim çarkları arasında öğütülen nesillerden geriye, bugün yaşadıklarımızın hepimizi ürküten bir fotoğraf kalır.Şayet eğitim mevzusunu ele alacaksanız, kağıt üzerindeki değil, uygulamada ortaya çıkan asıl amaçları ve okullardan kimin, ne tür menfaatler elde ettiğini tartışmaya açmanız gerekir. “Eğitim neye yarar?” ya da “Okullar kimin işine yarar?” sorularını doğru bir yaklaşımla tartışmadığınız sürece, eğitimde iyi sonuçlar almayı amaçlayan tüm projelerin, program değişikliklerinin ve uygulamaların sorunu daha karmaşık hale getireceğini görürsünüz, yıllardır olduğu gibi…
Mezkur soruların cevaplarıyla yüzleşmeden, gerçek bir çözüm önerisi sunulamaz. Eğitim sisteminin; resmi ideolojiye uygun zihinsel ve davranışlar kodlarla donatılmış; düşünce ve eleştiriden kopuk; hayatı olduğu gibi kabullenip onu değiştirmeyi hiç aklına getirmeyen; popüler kültürün ürettiği sanal hayatta kendisini tüketen; iyi yurttaş, makbul vatandaş yetiştirme niyeti taşıdığı görülmelidir. Ayrıca sistemin bu niyetinin, okulların yüksek duvarlarla örülü fizikselliğine, öğrenciden müdüre yükselen bürokratik hiyerarşiye, derslerin isimlerine ve ders kitaplarının içeriğine kadar nüfuz ettiğini ortaya koymadan yapılan tartışmalar, sorunun diğer bir parçası olmaya devam edecektir.
Bu noktada, Yeniden Üretim Kuramı ve kuramcılarının eğitime ve okula dair söyledikleri, bize farklı bakış açıları kazandırabilir. Bu kuram, toplumdaki sosyal, ekonomik ve siyasi yapıların eğitim aracılığıyla şekillendirildiğini ve mevcut düzenin yeniden üretildiğini iddia eder. Eğitimde, ekonomik ya da kültürel sermaye kadar, okulları denetimde olduğu siyasal sistemin de ciddi etkileri bulunduğunu belirtir.
Yeniden Üretim Kuramcılarına göre okullar, mevcut düzendeki hakim grupların baskısı altındadır, dolayısıyla eğitim, bu güçlü grupların çıkarlarını muhafaza eder. Toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıda onların çıkarlarını zedeleyebilecek köklü değişikliklerin yaşanması okullar aracılığıyla engellenir ya da kontrol altında tutulur. Ayrıca mevcut düzeninin ‘en iyi’ olduğu yönündeki telkinlerle, düzen meşrulaştırılmak istenir.
1970′lerin başında ortaya çıkan ve bugün ilk çıkış noktasına göre daha ince ve detaylı bir eleştirel yaklaşıma ulaşan Yeniden Üretim Kuramcıları, okulların ne işe ve kimin işine yaradığı sorulara üç ayrı noktadan yaklaşmışlardır: Ekonomik Yeniden Üretim, Kültürel Yeniden Üretim ve Hegemonik Yeniden Üretim. Bu kuramcıların temel tezlerini gözden geçirerek, daha tutarlı bir çizgiye gelmesinde ise Direnç Kuramcılarının önemli katkıları olmuştur.
EKONOMİK YENİDEN ÜRETİM KURAMI
Ekonomik Yeniden Üretim kuramı, eğitim sistemiyle ekonomik sistem arasında nasıl karşılıklı bir ilişki olduğunu açıklar. Buna göre, kapitalist toplumda sermayeyi elinde bulunduran gruplar, okullarda verilen eğitimin mevcut ekonomik sisteme faydalı olmasını talep eder. Okul yaşamı ile iş hayatı arasında yapısal bir uygunluk sağlanması hedeflenir. Böylece ekonomik sömürüye dayalı yapı ve kapitalist ideoloji, okullardaki eğitim aracılığıyla topluma iletilir. Öğrencilerin çoğunluğunu fakir ailelerin çocuklarının oluşturduğu okullarda, imkanlar kısıtlanır ve eğitim genellikle düşük seviyede tutulur. Bu okullarda öğrencilere daha çok disiplin, itaat, temizlik, düzenlilik, otoriteye sorgusuz sualsiz bir saygı, üst makamlara bağlılık öğretilir. Ağırlıklı olarak teknik eğitime yönlendirilen öğrenciler, böylece yeni işçi sınıfı adayları haline gelir. Ekonomik yönden güçlü ailelerin çocukları ise daha nitelikli bir eğitim sürecine girerler. Girişkenlik, açık görüşlük, problem çözmede esneklik gibi yöneticilere has vasıfların geliştirilmesine önem verilir. Böylece onlar da geleceğin sermayesini yönetecek adaylar olurlar. Orta tabakadan ailelerin çocukları ise okullarda aldıkları eğitim sayesinde ‘beyaz yakalılar’ şeklinde de nitelendirilen gruba dahil olurlar.
KÜLTÜREL YENİDEN ÜRETİM KURAMI
Kültürel Yeniden Üretim Kuramcıları, okullarda yaşananların sadece zengin-fakir ayrımına yaslanmadığı itirazını getirerek, eğitimde ekonomik sermayeden çok kültürel sermayenin etkisine vurgu yaparlar. Buna göre okullardaki eğitim programlarının içeriği, sosyal ve kültürel faaliyetler genellikle hakim grupların yaşam tarzına göre belirlenir. Kitap okuyan, sinemaya giden, internete evinden bağlanan, özel ders alan, özel kreşlerde yetişen orta ve üst gelirli ailelerin çocukları, okuldaki yaşam tarzına daha kolay uyum sağlarlar. Televizyonla yetişen, vaktinin çoğunu sokaklarda oynayarak geçiren alt sınıf ailelerin çocukları ise okuldaki baskın kültüre uyum sağlamakta zorlanırlar. Burada dil de önemli bir faktördür. Çocuğun ailesinde ya da çevresinde konuşulan dil ile okuldaki dil kodları arasındaki benzerlik veya farklılık, onun başarılı ya da başarısız olmasını da belirleyebilir. Böylece zengin bir kültürel sermayeye sahip ailelerden gelen çocuklar genellikle iyi bir eğitim alarak, önemli görevlere yükselebilirken, fakir bir sermaye çevresinden gelen çocuklar genellikle başarısız olur. Sonuçta, egemen kültürel yapının okullarda yeniden üretilmesi sağlanır.
HEGEMONİK YENİDEN ÜRETİM KURAMI
Hegemonik Yeniden Üretim Kuramı ise mevcut düzende iktidarı elinde tutan sınıfın, okulları kendi çıkarları doğrultusunda nasıl kullandığını tartışır. Kurama göre, özellikle modern ulus-devletler döneminde kurumsal bir yapıya bürünen eğitim, yeni devlet modeline uygun insan tipini yetiştirmeye odaklanır. Okul, devletin ideolojisini, politikasını ve çıkarlarını korumanın ve topluma mâl etmenin önemli bir aygıtı haline gelir. Eğitim programları ve faaliyetleri bu varılması zor amaçları gerçekleştirebilmek için dikkatle planlanır ve yönetilir. Aslında, öğrencilere verilen eğitimle aktarılan bilgi, iktidar sahipleri tarafından belirlenir. Bu resmi bilginin aktarılmasında gizli bir müfredat takip edilir ve bu gizli müfredat eğitim sürecinin her aşamasına farklı şekillerde yansır. Dolayısıyla, devlet eliyle siyasallaştırılan eğitimin resmi ideolojiye hizmet ettiği savunulur. Bu yüzden okullarda neyin nasıl öğretildiğinin önemi kadar, neyin öğretilmediğinin de önemi vardır. Bilgiyi güç olarak kullanan iktidar yapısı, onu seçip dağıtırken, elbette kendi ideolojik süzgecinden geçirecektir. Bu sayede okullar, hegemonyaya dayalı ideolojilerin yeniden üretildiği, mevcut siyasal düzenin en iyi seçenekmiş gibi sunulup, meşrulaştırıldığı mekanlara dönüşür.
DİRENÇ KURAMI
Direnç Kuramı ise Yeniden Üretim Kuramı’nı desteklemekle birlikte, okullarda her şeyin ekonomik, siyasal ya da kültürel yapıyı elinde tutan güçler tarafından kontrol edilemeyeceğini savunur. Eğitimde aktif ve pasif direniş mümkündür. Öğretmenler ve öğrenciler, eğitim programlarının dışına çıkabilir, sınıf içi ya da sosyal ve kültürel faaliyetler esnasında kendi tepkilerini ortaya koyabilirler. Bu kuram, eğitim sisteminin tamamen sorunsuz işlemediği gerçeğinden hareketle, istenilen her hedefe ulaşılamadığının altını çizer.
Yeniden Üretim Kuramı çerçevesinde yapılan araştırmalar, okulların aslında kimin için çalıştığını göstermesi açısından önemli veriler sunmaktadır. Türkiye’deki eğitim sistemi incelendiğinde özellikle Hegemonik Yeniden Üretim kuramına dikkat edilmesi gerektiği söylenebilir. Bu kuramın sağladığı perspektiften milli eğitimin ideolojisi, ders programları, kitapların içerikleri ve ayrıca okullarda yapılan her türlü faaliyet dikkatle sorgulanmadan, eğitim sorunu hakkında sağlıklı sonuçlara varmak zor görünmektedir. Bu yüzden, eğitim sorununu tartışıyorsak, Türkiye’deki eğitim sisteminin kimin işine, nasıl yaradığını ve okulların kimin için çalıştığını cevaplamak zorundayız.
BEYTULLAH ÖNCE
Kaynak: Tasfiye Dergisi (11)
Arkadaşlar,
Yazı güzel ve ön açıcı…
Ancak metne kaynaklık eden temel referansları da verseydiniz keşke de konuya merak duyan insanlar bu kaynaklara ilk elden ulaşabilselerdi.
Sevgiler,
Niyazi