Bir Bütün Hâlinde Eğitim Meselemiz – Abdurrahman Arslan
EĞİTİM İLKE-SEN’in düzenlediği “Bir Bütün Hâlinde Eğitim Meselemiz” başlıklı programda konuşan Abdurrahman Arslan, İslami bir geleceğin inşası sürecinde Müslümanların bilgi ve eğitimle ilişkisinin nasıl olması gerektiğini ele aldı. Programdan bazı notlar aşağıda yer almaktadır.
– Küresellikten bahsedilen bir dünyada bölgesellikten bahsetmek mümkün değildir.
-İslam düşüncesi restore edilmelidir.
– Biz insanları neyin etrafında birleştireceğiz?
– Pozitivist hakikat etrafında toplanmıştı modern toplum.
– Dini unsurlar kurucu unsurlar olmalı.
– Eğitim her şeyden önce bilginin aktarımı meselesidir. Bilginin doğruluğu hakkında sıkıntılarımız varsa biz çocuklarımızı neye göre eğiteceğiz?
– Bilgi ya okulda ya da bir cemaat disiplin ve işleyişine sahip olan ailede aktarılır.
– Modern bilginin terbiye ile bir ilgisi yoktur. Tarafsız bir bilgi değildir.
– Düşünmek, kendi paradigmamızın temellerine dönerek düşünmektir. Kendini karşıtında üreten düşünce, düşünce değildir.
– Soruların başında şu vardır: İnsan niçin eğitilir?
– Pozitivist bilgi kendini ahlaktan soyutlamıştır.
– Eski Çin’de eğitim idareci sınıflar içindi.
– Konfüsyüççü gelenekte “aile iyi olursa toplum da iyi olur” düşüncesi vardı.
– Rönesansta ise “düzen iyi olursa aile de iyi olur” dediler.
– Aile İslami değerleri çocuklara transfer edemiyor artık. Kentleşme yeni sorunlar çıkardı. Kentin değerleriyle inşa ettik kendimizi. Bu konuda İslam çok kurucu bir rol oynamadı.
– Eski Grekler, site devletini yönetecek özgür insanları eğitiyorlardı. Felsefi tartışmalara katılmak demek siteyi yönetmek demekti.
– Hristiyanlıkta ise eğitim din adamlarına verilmeliydi. Kilise insanları ilk günahtan kurtarmak için vardı.
– Batılı bir kavramla Müslümanların tarihsel tecrübeleri anlatılamaz. Heidegger, kavramlar varlığın evidir, der.
– İslami bir düşünceyi inşa edeceksek İslami kavramların fıtratına müdahale edilmemelidir.
– İslam ise bütün insanların eğitimini öne alır. Onları muttaki hâle getirmek ister. Herhangi bir sınıfı öncelemez.
– İlim ehli, ilmiyle amel edenlerdir. Çağdaş entelektüelde, felsefecide bu yoktur. Bilgiyle birlikte artık amelin kendisi de devreye girer.
– Hiçbir bilgi tarafsız değildir. İslam’ın bilgisi Allah’ın iktidarını içkindir. Düşünce de, amel de bilgi olmadan olmaz.
– Bilgi deyince üç şey akla gelir: Bilgi, aktarım, nasıl bir insan modeli inşa etmek istiyoruz?
– Yatılı okullar endüstri devriminin yoğun olduğu yıllarda ortaya çıkmıştır.
– Müslüman zihnini hangi bilgi ile inşa edeceğiz?
– Devlet, meslek öğretimini de okullaştırmıştır. Eskiden ustadan ahlak öğreniyordu çıraklar.
– Kışkırtılan bir nefse sahibiz.
– Hangi bilgiyle müslüman inşa edeceğiz?
– Müslümanca bakmanın yolu bilgiden geçiyor.
– İslam mü’min ve mü’mine diye tanımlar. Cinsiyet yoksa ahlak-mahremiyet yoktur. Tüketim toplumunda ahlaklı olunamaz. Ahlak frenleyici bir unsurdur.
– Postmodern bir dünyada İslami bilginin imkânını nerede arayabiliriz?
– Bugünün insanı geleceğini, sorunlarının çözümünü İslam’da aramıyor, gündelik bilgiler ışığında arıyor çözümleri.
– Postmodern dünya harici bilgiyi istemiyor. Bunu özgürlüğün ihlali olarak görüyor.
– Peki, biz bilgiyi nereden elde ederiz?
– Bu, medrese kurumunun imkânları ile olabilir. “Batıya ait olmayan bilginin imkânlarını nerede bulabiliriz?” sorusu önemlidir.
– Bizim usulümüz yok. Eğer olsaydı hermenötikten medet ummazlardı. Bu, İslam’ı izafiliğe açmak demektir.
– Nasıl bir insan modeli tasavvurumuz var? Bizim amacımız mü’min-mü’mine yetiştirmek olmalıdır, meslek ondan sonra gelmelidir.
– 4-5 yaşından itibaren Kur’ânî bir eğitim vermeliyiz çocuklarımıza. 18 yaşına kadar 2-3 yıllık bir lise eğitimi, sonra da üniversite eğitimi… Bu arada da evlendirmeliyiz.
– Bilginin aktarımı nasıl olmalıdır? Bilgi okul ya da aile aracılığı ile aktarılır. Bugün aile, çocuklarını yük olarak görüyor. Modern toplumun özelliği budur. Aileden kopuş bireyci bir topluma götürüyor bizi. Cemaatsel kültürden kopuyoruz.
– Problemli bilgi nasıl problemsiz hale gelecek? Bu önemlidir.
– Anne çocuk eğitiminde önemli bir faktör olarak devreye girmelidir. Annenin dindarlığı önemlidir. Aliya, “ben dindarlığı annemden aldım” der.
– Bugün Müslümanlar için bir gettolaşma tehlikesi vardır. Bu eğitimde muttaki insanlar olmuyor.
– Çocuğu kim yetiştirecek? Aile mi, devlet mi? Buna karar vereceğiz. Ulus devletle beraber çocuk eğitimi devletin eline geçmiştir. (1640’ta başladı devlet hegemonyasına girmesi)
HABER: MUSTAFA ÖZEKE
(Konuşmanın çözümlenmiş metni Tasfiye Dergisinin bir sonraki sayısında yayımlanacaktır.)