Dershanelerle birlikte tüm eğitim sistemi dönüşmeli!
Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı ve kamuoyuyla paylaştığı, dershaneleri ve ücretli etüt merkezlerini kapatmayı içeren yasa taslağıyla ilgili tartışmalar sürüyor.
Yaklaşık 4 bin dershanede, 2 milyon öğrenciyle; 40 bin eğitim ve bir o kadar da hizmetli ve büro çalışanını ilgilendiren bu tartışma, maalesef bir eğitim meselesi olarak değil de bir güç ve iktidar mücadelesi olarak yürütülüyor. Buna bağlı olarak da ne eğitim sistemi ne de bu sistemin ürettiği sorunlar sağlıklı bir zeminde değerlendirilebiliyor.
Çocuklarımızın, devlet ve piyasa kıskacındaki eğitim sürecinin ve her geçen gün etkisini artıran ahlaki, düşünsel ve kültürel yozlaşmanın kurbanı olmamaları için mücadele etmeyi amaçlayan Eğitim İlke-Sen olarak, dershanelerle ilgili tartışmanın kısır çekişmelerden uzaklaşması ve eğitim sisteminin temellerinden sorgulandığı faydalı bir sürece imkân tanıması gerektiği kanaatindeyiz.
Şüphesiz dershaneler, çarpık eğitim sisteminin ürettiği ve çözüme kavuşturulması gereken sorunların başında gelmektedir.
Dershane sisteminin çocuklar üzerinde yarattığı psikolojik ve pedagojik tahribatı göz önüne aldığımızda, bu kurumların okulların ürettiği tüm sorunların çözümüymüş gibi sunulması doğru değildir. Buna mukabil, dershanelerin yine kendisi de sorunlar yığını hale gelmiş okulların ürettiği bir sorun olduğu da unutulmamalıdır. Haliyle tek başına dershanelerin kapatılması, sorunun çözümü noktasında beklenen etkiyi uyandırmayacaktır. Dershaneler dönüşecekse; okullar da, eğitim sistemi de mutlaka ve köklü olarak değişmelidir, dönüşmelidir.
Eğitim İlke-Sen olarak, mevcut milli eğitim hiyerarşisinin ötesinde, özgürleştirici bir halk pedagojisinin geliştirilebilmesini amaçlıyoruz. Okulların devlete değil halka ait kurumlar olması gerektiğine dikkat çekiyoruz. Okulların gerçek anlamıyla kamusallaşmasını istiyoruz.
Eğitim ihtiyacının resmi ideolojinin değil, kişilerin taleplerine uygun şekilde kamu imkânlarıyla parasız karşılanması gerektiğini savunuyoruz. Buna bağlı olarak insana ve topluma dair her şeyi kapitalist ekonomi modeline uygun biçimde dönüştürmeyi hedefleyen neoliberal politikalara bütün boyutlarıyla karşı çıkıyor ve bu doğrultuda eğitimin piyasalaştırılmasını da temel sorunlardan biri görüyoruz.
Haliyle, dershanelerin kapatılması gerektiğini savunurken, bununla eğitimin giderek artan oranda ticari bir sektöre dönüşmesi fikrine de itiraz ediyoruz. İki tercih arasında sıkışıp kalmak yerine başka alternatiflerin mümkün olabileceğini savunuyoruz.
Açıkça belirtmek istiyoruz ki, bizim dershanelerin kapatılması gerektiği şeklindeki tezimiz, bu kurumların kapısına kilit vurma ya da bu kurumların yine devlet ve piyasa pedagojisinin hüküm sürdüğü özel şirket okullarına dönüştürülmesi basitliğine indirgenemez.
Dershanelerin kapatılması talebimiz, aslında bu sorunu üreten eğitim sisteminin de tamamen değişmesi talebiyle iç içedir. Birini sorun olarak ele alırken, diğerindeki sorunu gözden kaçırmak çözüm değildir. Çünkü çocuklar, bizim için devletin siyasi çıkarlarına kurban edilemeyecek kadar biricik varlıklar oldukları gibi, serbest piyasanın ekonomik çıkarları ve hırslarına kaptırılmayacak kadar da değerlidirler.
Dershane tartışması bizce başka bir eğitim sisteminin, özgürleştirici bir pedagojinin geliştirilmesi ihtiyacını da ortaya koymuştur. Dolayısıyla eğitimin 12 yıl boyunca zorunlu tutulması; toplumun vergileriyle finanse ettikleri eğitim sürecinde herhangi bir söz ve karar hakkının bulunmaması; milli eğitim sisteminin tamamen bürokratik biçimde yukarıdan aşağı bir düzende işlemesi; çocuklarımızın daha küçük yaşlarda ailelerinden koparılarak beton yığınları arasındaki ruhsuz mekânlarda yetiştirilmesi; öğrencilerin her gün saatler boyunca hem konu hem de içerik olarak yoğun öğretim programlarına maruz kalmaları; çocukluğun ve ilk gençliğin okula ve sınavlara hazırlıkla geçmesi; tamamen başarı testlerindeki performansa odaklı bir anlayışın eğitim sisteminde her gün daha fazla egemen olması; eğitimin içeriğinde hâlâ ırkçı, militarist ve tektipçi öğelerin yer alması gibi sorunları tartışmaya açmadan; tüm meseleyi dershanelerden ibaretmiş gibi görmek yanıltıcıdır.
Aynı devlet merkezli mantıkla işleyecek olduktan sonra, dershaneleri okullara dönüştürmek de soruna çare getirmeyecektir. Çözüm, bir başka noktada aranmalı; farklı alternatiflerin geliştirilebilmesi içinse başta Tevhid-i Tedrisat Kanunu başta olmak üzere tüm yasal ve yapısal engeller ortadan kaldırılmalıdır.
Dershanelerle ilgili başlayan tartışma, herkesin geleceğini ilgilendiren konularda karar alma mekanizmalarına katılımcılığın ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymuştur. Bu açıdan Eğitim İlke-Sen olarak, yürütülen tartışmaların, hem tüm eğitim sistemini, mantığını ve işleyişini, hem de eğitimle doğrudan ilişkili olan iktidarın kullanılması meselesini kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Eğitim İlke-Sen, her şeyin metalaştığı, değerinin maddiyatla ölçüldüğü sosyal ve iktisadi anlayışları reddetmekte, böyle bir zihniyetin eğitimde hâkim paradigma olmasına karşı mücadele etmektedir. İnsanın, toplumun ve doğanın denge içinde yaşamasını sağlayacak bir eğitim anlayışını savnmaktadır. Çözüm için öncelik ise sosyal adalet, hakkaniyet, eşitlik, kardeşlik, sorumluluk, barış, vicdan, paylaşma ve dayanışma gibi temel ilkelerin merkeze alındığı bir eğitim anlayışının ortaya koyulmasıdır.
Çocuklar özgürleşmelidir!
Aileler özgürleşmelidir!
Bunun için okullar da değişmeli, özgürleşmelidir!
EĞİTİM İLKE-SEN
İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikası