EylemlerimizManşet

Zorunlu Devlet Eğitimi Anlayışına Son!

2014_1213_sakarya-eylem-1

Eğitim İlke-Sen, Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 483. hafta eyleminde Milli Eğitim Şurası’nı değerlendirirken, zorunlu eğitim anlayışının terk edilmesi ve Tevhid-i Tedrisat’ın sonlandırılması çağrısı yaptı

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu’nun 483. hafta basın açıklamasını Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce yaptı. Açıklamada 19. Milli Eğitim Şurası’nı değerlendiren Önce, “Şura kararları bağlayıcı değil, tavsiye niteliğindedir. Dolayısıyla şurada alınan kararlar, illa ki bir eğitim politikasına dönüşecek değil. Peki, buna rağmen bu kadar gürültü neden kopmaktadır?  Eğitim şurasıyla kurulan bu sahne, bize eğitimin yalnızca pedagojik bir süreç olmadığını yeniden göstermiştir. Geçmişte de, bugün de eğitim; iktidar sahiplerinin toplum mühendisliği yapmak için başvurdukları en güçlü ve en yaygın araçtır. İşte bu sebeple, şura kararlarını ve bunlara yapılan itirazları, devleti ele geçirmek için yürütülen siyasal savaşın, kültür cephesindeki karşılığı olarak görebiliriz. Bu da bize, daha temelde bir sistem, bir düzen sorunumuz olduğunu göstermektedir.” diyerek, eğitimin ülkedeki genel iktidar mücadelesinin kültürel cephesi olarak değerlendirildiğine dikkat çekti.

 Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, herkesin kendi kimliğiyle, kendi inancıyla, kendi kültürüyle varlığını sürdürebildiği, adil ve özgür bir düzenin kurulması için özgür bir eğitime ihtiyaç duyulduğunu ifade ederek, “Eğitimin özgürleşmesi için atılacak adımlardan ilki, zorunlu eğitim anlayışının terk edilmesidir. Eğitim; öğrenmeyi talep edenle, bilgi ve beceri sahibi öğretici arasında, gönüllülük esasıyla yürümesi gereken bir süreçtir. Ne insan zorla öğrenir, ne bir insana zorla bir şey öğretilebilir. Eğitim-öğretimi ihtiyaç görenler ise buna zaten gönüllü olacaktır. O halde eğitim, devlet zoruyla yaptırılmaktan vazgeçilmelidir. Eğitimin sadece devlet okullarında yapılması gerektiği anlayışı da mutlaka sorgulanmalıdır. Alternatif eğitim kurumlarının oluşması ve gelişmesi engellendiği sürece, tek tip bir eğitim anlayışı sürüp gidecektir. Bunun toplumu ne hale getirdiği ise ortadadır. Farklı eğitim anlayışlarının ve farklı ekollerini başka tür okulların ortaya çıkması için Tevhid-i Tedrisat Kanunu bir engel olmaktan çıkarılmalıdır.” dedi.

 2014_1213_sakarya-eylem-3

Basın Açıklamasının Tam Metni

Zorunlu Eğitime Hayır!

19. Milli Eğitim Şurası, maalesef eğitimi bir mesele olarak tartışmadan tamamlandı. Geriye karma eğitim, zorunlu Osmanlıca, birinci sınıflara din kültürü dersi gibi teklifler etrafında koparılan gürültüden başka bir şey kalmadı. Böylece şurayı toplayan Milli Eğitim Bakanlığı’nın, eğitim meselesi olmadığı daha iyi anlaşıldı. Tabi bu sonuçta, iktidarın eğitim sahasındaki acentasına dönüşen yetkili sendikanın şurayı şova çevirme çabasının payını da unutmamak lazım.

Öncelikle şunu hatırlatalım: Şura kararları bağlayıcı değil, tavsiye niteliğindedir. Dolayısıyla şurada alınan kararların, illa ki bir eğitim politikasına dönüşecek değil. Hükümetler, bu kararlardan dilediğini hayata geçirebileceği gibi, tam tersini ya da orada alınmayan bir kararı da uygulayabilir. Peki, buna rağmen bu kadar gürültü neden kopmaktadır?

Eğitim şurasıyla kurulan bu sahne, bize eğitimin yalnızca pedagojik bir süreç olmadığını yeniden göstermiştir. Geçmişte de, bugün de eğitim; iktidar sahiplerinin toplum mühendisliği yapmak için başvurdukları en güçlü ve en yaygın araçtır. İşte bu sebeple, şura kararlarını ve bunlara yapılan itirazları, devleti ele geçirmek için yürütülen siyasal savaşın, kültür cephesindeki karşılığı olarak görebiliriz. Bu da bize, daha temelde bir sistem, bir düzen sorunumuz olduğunu göstermektedir.

Bu ülkede devlet, toplumsal bir sözleşmenin, ortak bir yaşam iradesinin, dayanışmanın ve paylaşmanın örgütlenmesi olarak kurulmamıştır. Bilakis; onu ele geçiren bir kadronun şahsileştirdiği iktidarlarının aygıtı olmuştur. Siyaset ise bu devlet aygıtını ele geçirmenin savaşına dönüşmüştür. Devleti ele geçiren herkes, bu gücü, önceki iktidar sahiplerinden intikam almak için kullanmıştır. İşte yıllardır sosyal, siyasal ve kültürel meselelerimizin çözümsüzlüğünde, bu bozuk düzenin büyük bir payı vardır.

Devleti ele geçirdiğini düşünenler, bir zaman sonra gücün, iktidarın, hırsın ve intikamın esirine dönüşmektedir. Ve bu esnada, sorunlarımız; çözülmek yerine, yalnızca propaganda unsuru olmaktadır. Geçici hamlelerle günü kurtaranlar da, yalnızca bu kirli iktidar savaşını yürütmenin peşindedir. Buna son verilmesi ise, herkesin kendi kimliğiyle, kendi inancıyla, kendi kültürüyle varlığını sürdürebildiği, adil ve özgür bir düzenin kurulmasıyla mümkündür.

2014_1213_sakarya-eylem-2

Eğitim, böyle bir geleceğin kurulabilmesi için gereklidir. Bu sebeple, eğitimin özgürleşmesi bizim açımızdan önemli bir meseledir. Eğitimin özgürleşmesi için atılacak adımlardan ilki, zorunlu eğitim anlayışının terk edilmesidir. Eğitim; öğrenmeyi talep edenle, bilgi ve beceri sahibi öğretici arasında, gönüllülük esasıyla yürümesi gereken bir süreçtir. Ne insan zorla öğrenir, ne bir insana zorla bir şey öğretilebilir. Eğitim-öğretimi ihtiyaç görenler ise buna zaten gönüllü olacaktır. O halde eğitim, devlet zoruyla yaptırılmaktan vazgeçilmelidir.

Eğitimin sadece devlet okullarında yapılması gerektiği anlayışı da mutlaka sorgulanmalıdır. Alternatif eğitim kurumlarının oluşması ve gelişmesi engellendiği sürece, tek tip bir eğitim anlayışı sürüp gidecektir. Bunun toplumu ne hale getirdiği ise ortadadır. Farklı eğitim anlayışlarının ve farklı ekollerini başka tür okulların ortaya çıkması için Tevhid-i Tedrisat Kanunu bir engel olmaktan çıkarılmalıdır.

Eğitimin düşünsel altyapısından, felsefesine, ideolojisine, öğretim programlarından yöntem ve tekniklerine ya da fiziki mekân tasarımına kadar her ayrıntıda, devleti tek belirleyici yapan Tevhid-i Tedrisat Kanunu, eğitim sisteminde toplumsal taleplerin karşılık bulmasını engellemektedir. İnsanların kendi inancına, kendi kültürüne uygun olarak, kendi anadilinde eğitim verebilmesi için bu kanun mutlaka kaldırılmalıdır. Aksi takdirde, eğitimde böyle bir baskı süreci işlerken, herhangi bir özgürleşmeden bahsedilemez.

Özgür bir toplum, özgür bir gelecek için eğitime özgürlük! Hemen, şimdi!

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adına Eğitim İlke-Sen (MYK üyesi Beytullah Önce)