AçıklamalarımızManşet

KHK’larla ihraç edilen akademisyenler için getirilen düzenleme kabul edilemez

2017-08-resmi-gazete

15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ilan edilen ve halen devam etmekte olan OHAL sürecinde yapılan düzenlemeler, alınan kararlar ve bunların uygulamaları gün geçtikçe daha da zalimane, daha da pervasız ve daha da amacından uzak olmaya devam ediyor. Bu süreçte çıkarılan KHK’larla kamudan ihraçlar hızla devam ettiği gibi, yine bu KHK’lar marifetiyle yapılan yasal düzenlemeler de yeni birçok mağduriyete kapı aralıyor. Özellikle üniversiteler ve eğitim kurumlarından gerekçe göstermeden ve savunma alınmadan binlerce insan uzaklaştırılırken, bu kişilerin şahısları aleyhine yapılan işlemlere itiraz yolları her yeni düzenleme ile bir kademe daha çetrefilleştiriliyor ve anlamsızlaştırılıyor. Her ne kadar okyanusta bir damla nispetince göreve iadeler olsa da, bu işlemler de mağduriyetleri gidermeye yetmiyor.

KHK’lar ile kamu görevinden ihraç edilenlerin çok az bir kısmının yine KHK’lar marifetiyle göreve iade işlemleri ilk olarak 29 Ekim 2016 tarihli ve 675 sayılı KHK ile düzenlendi. Bu KHK’nın ilgili maddesinde;

Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir. Bu maddeye ilişkin işlemler ilgili bakanlık ve kurumlar tarafından yerine getirilir. (Madde 3/3)

 

ifadesi ile, kamu görevinden haksız yere çıkarıldığı Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilmiş olmasına rağmen mağdur olan kişilerin tazminat talep edemeyeceği ve bu kişilerin kendi kazanılmış hak aylık derecelerine uygun başka pozisyonlara atanabileceği hükme bağlandı. Yani haksız bir idari işlemle görevinden ihraç edilen, bu durum ise sonrasında yine idare tarafından tasdik edilen kamu personelleri en temel haklarından biri olan tazminat hakkından mahrum bırakılırken, aynı zamanda yine en temel hukuki gerekliliklerden biri olan eski görev yerlerine dönmelerinin de önüne “amirin takdiri/ilgili kurumun uygun görüşü” gibi engeller konuldu. Daha sonra 23 Ocak 2017 tarihli ve 685 sayılı KHK ile göreve iade edilenlerin yeniden bir kuruma yerleştirilirken ikamet ettikleri ilin dikkate alınması (Madde 10/1) hükme bağlandı.

Bir istisna olarak, özerk yapıları nedeniyle üniversiteler bünyesinde öğretim elemanı kadrosunda çalışan akademisyenlerin ihraç edilip geri dönmeleri durumunda göreve kendi kurumlarından başka bir yerde başlatılmaları çok mümkün görünmüyordu. Ancak 25 Ağustos 2017 tarihli ve 694 sayılı KHK ile bu durum da düzenlendi. KHK’nın ilgili maddesi ile;

Yükseköğretim kurumlarında kamu görevinden çıkarılan öğretim elemanlarına ilişkin kamu görevine iade kararı alınması halinde karar, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına bildirilir. Bunların atama teklifleri; Ankara, İstanbul, İzmir illeri dışında ve 2006 yılından sonra kurulan yükseköğretim kurumlarına öncelik verilmek kaydıyla, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından kamu görevinden çıkarıldığı yükseköğretim kurumu haricinde tespit edilecek yükseköğretim kurumlarından birine önceki kadro unvanlarına uygun olarak onbeş gün içinde yapılır. (Madde 198)

hükmü ihdas edildi. Bu düzenleme ile kamu görevinden haksız yere çıkarıldığı karara bağlanmış olan akademisyenlerin kendi üniversitelerine dönmelerinin önü tamamen kapatılırken, bu kişilerin Ankara, İstanbul, İzmir’de başka bir üniversiteye yerleştirilmeleri de imkânsız hale getirildi. Hatta 2006 yılından sonra kurulan yükseköğretim kurumlarına öncelik verilmek kaydıyla, hükmü ile bu kişilerin başka illerde köklü üniversitelere dönmeleri de zorlaştırıldı.

Yani, haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilmeden önce örneğin Ankara Üniversitesinde profesör olarak görev yapan bir akademisyen, ihraç edilmesinin haksızlığı ve hukuksuzluğu tescillendikten sonra yeniden Ankara Üniversitesine dönemediği gibi, Ankara’da başka bir üniversiteye de dönememekte, ancak YÖK’ün takdir ettiği bir ilde – ve kuvvetle muhtemel 2006 sonrası kurulmuş olan – ve yine ancak YÖK’ün takdir ettiği bir üniversiteye dönebilmektedir.

Bu şu demektir: Haksız yere ihraç edilen akademisyenler haksız yere ihraç edildikleri başka bir KHK’yla ya da OHAL Komisyonu kararıyla tespit edilse bile kendilerinden özür dileneceğine cezalandırılmaktadır. İhraç kararının yanlışlığı tescillendikten sonra dahi, belki yıllardır çalıştıkları ve küçük düşürülerek ihraç edildikleri kendi kurumlarına dönmeleri engellenmektedir. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde çalışmalarına mani olunmaktadır. Üstelik öncelikle 2006’dan sonra kurulan üniversitelere yerleştirilmeleri düzenlenmektedir.

15 Temmuz darbe girişiminden beri OHAL kapsamında KHK’lar ile kurulan düzen her geçen gün masumiyet karinesini, savunma hakkını, adil yargılanma hakkını, aklanma hakkını ve daha nicelerini ihlal etmeye, bozmaya, zedelemeye devam ediyor. Hukukun en temel kaidelerini yok sayan böyle bir vasatta her gün yeni bir haksızlıkla karşılaşıyoruz.  Yukarıda anılan son düzenleme, böyle bir çarpıklığın ve pervasızlığın vücut bulmuş hallerinden sadece biridir. Bir şekilde masum olduğunu ispat edebilen insanlara iade-i itibar müessesesi kapsamında işlemler yapılması gerekirken, bu kişilere tazminat hakkı verilmediği gibi, mağdurlar adeta tenzil-i rütbe sayılacak bir işlemle tekrardan mağdur edilmektedir.

Darbe girişiminin fırsatçılığa çevrilmesi; hangi çevreden, düşünceden, siyasi eğilimden olursa olsun, masum insanlara yönelik uygulamalar kabul edilemez. Amirinin, meslektaşının ya da bir hasmının iftirası sonucu ihraç edilip sonrasında bu durum tespit edilerek geri dönen insanlar için dahi geçerli olan bu uygulama OHAL ve KHK düzeninin “adalet” anlayışını berrak bir şekilde yansıtmaktadır. Bu anlayış toplumumuzu çıkmaz bir sokağa çıkarmakta, dipsiz bir uçuruma sürüklemektedir. İktidarın temerküzü tüm toplumun aleyhine yükseltilmekte, hukukun sınır ve kuralları ihlal edilerek keyfilik egemenleştirilmektedir.

Adaletin bu derece geri plana itildiği, endişe ve karamsarlığın genel ruh haline dönüştüğü bu atmosferde çıkar yol bulmak imkansızdır. Bu uygulamalar adalet ve vicdandan yoksundur ve artık herhangi meşru bir dayanağa da sahip değildir. Adaletin olmadığı bir düzende fitne ve fesadın yaygınlaşması kaçınılmazdır. Bu ve buna benzer uygulamaların karşısında, kimin için olursa olsun adaletten yana olacağımızı bu vesileyle bir kez daha ilan ediyoruz.

EĞİTİM İLKE-SEN