MEB Yasa Değişikliğini Protesto Ettik
EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası), Eminönü’nde gerçekleştirdiği bir basın açıklamasıyla TBMM’de kabul edilen MEB yasasını protesto etti.
Basın açıklamasını okuyan Eğitim İlke-Sen üyesi Yavuz Soysal, dersane tartışmalarıyla gün yüzüne çıkan Cemaat-AKP kapışmasının, derinleşen yolsuzluk iddialarıyla bugün ülkeyi yeni bir kaosun içine çektiğini; iktidarın, toplumun önünde açık ve şeffaf bir hesap verebilirlik tavrı takınacağına yeni MİT, HSYK ve MEB yasalarıyla başta kamu emekçileri olmak üzere halk üzerinde yeni bir vesayet biçimi inşa etmeye niyet ettiğini söyledi.
MİT, HSYK ve MEB yasalarının totaliter boyutlarına dikkat çeken Soysal, MEB tasarısının bir reform paketi değil de emekçileri, halkı kıskaca almayı amaçlamış bir otoriteryenliğin açık göstergesi olduğunu belirtti ve aday öğretmen ve idarecilerin atanmasıyla ilgili düzenlemelerin eğitim emekçilerini itaate zorladığını, dersanelerin özel okula dönüşme süreçlerinin de eğitimin piyasalaştırılma çabalarının bir devamı olduğunu dile getirdi.
“Yine tasarıda yer alan bir madde, devletten bağımsız bir şekilde sivil alanda yürütülen tüm eğitim-öğretim faaliyetleri açısından sorun teşkil etmektedir. Tanımı yapılmadan, sınırları net biçimde çizilmeden hazırlanan bu maddeyle, tüm eğitim-öğretim hizmeti sunumları bakanlığın izin ve denetimine tabi kılınıyor. Haliyle kaldırılmasını istediğimiz Tevhid-i Tedrisat Kanunu, güncel ilavelerle daha da güçlendiriliyor!” sözleriyle yasayı eleştiren Yavuz Soysal açıklamasını “Tarihi bir dönemeçteyiz. Müslümanlık iddialarının toplumsal karşılığını boşa düşüren egemenlerin ve onların eski müttefiki yapılanmaların yarattığı bu kaos ânında, halk olarak dayatma ve yozlaşmaya karşı adalet ve özgürlük talebimizi daha da yükseltmeli, vahyin aydınlığında yeni bir dünyanın mümkün olabileceğini herkese göstermeliyiz.” sözleriyle tamamladı.
Haber: Emre Karaca
Basın açıklamasının tam metni şu şekilde:
MEB YASASI GERİ ÇEKİLSİN, EĞİTİM ÖZGÜRLEŞSİN!
YANDAŞ, DAYATMACI, PARTİZAN UYGULAMALARA HAYIR!
Değerli arkadaşlar,
Yolsuzluk iddia ve operasyonlarıyla başlayan son birkaç ayın siyasi geriliminin bakiyesi yöneticilerin hesap vermesi bir yana, devletin daha da otoriterleşmesi şeklinde oluştu.
Peşi sıra çıkarılan yasalarla iktidar, bütün toplumsal kesimleri kontrol ve takip mekanizmasına tabi tutacağını hepimize gösterdi.
Dersane tartışmalarıyla gün yüzüne çıkan Cemaat-AKP kapışması, derinleşen yolsuzluk iddialarıyla bugün ülkeyi yeni bir kaosun içine çekmiştir.
İktidar, toplumun önünde açık ve şeffaf bir hesap verebilirlik tavrı takınacağına yeni MİT, HSYK ve MEB yasalarıyla başta kamu emekçileri olmak üzere halk üzerinde yeni bir vesayet biçimi inşa etmeye niyet etmiştir.
Yaklaşık bir yıl önce MİT’in MEB başta olmak üzere çeşitli kurumlarla yaptığı protokolleri hatırlayalım. Toplumu ilkokula başlama yaşından itibaren attığı her adıma kadar takip etme hakkını yasal olarak elde eden MİT’e bu yetkiler yetmemiş olmalı ki şimdi insanların her türlü ilişkileri online takibe açılmıştır.
Adalet ve hesap verebilirlik üzerinden yürümesi gereken yöneten-yönetilen ilişkisi şu saatten sonra tümüyle tahribata uğramıştır. Böyle bir ilişkinin meşruiyetinden bahsedilemez.
Dostlar,
MİT düzenlemelerinin ülkeyi totaliter bir yönetimi açığa çıkaran ruhu, dersanelerin kapatılması bahanesiyle meclise sunulan Milli Eğitim Bakanlığı yasa tasarısında kendisini göstermiştir. Yolsuzluk iddia ve operasyonları akabinde emniyet ve yargıda gerçekleşen görevden almalar ve HSYK ile MİT’le ilgili yasal düzenlemelerdeki acelecilik ve otoriter tutum aynen MEB yasa tasarısında da vücut bulmuştur.
MEB tasarısında bazı temel düzenlemeler var. Bu temel düzenlemeler, yasa tasarısının düşünülüp üzerinde çalışılarak hazırlanmış bir reform paketi değil de emekçileri, halkı kıskaca almayı amaçlamış bir otoriteryenliğin açık göstergesi olarak okunmalıdır.
Dersanelerin kapatılmasının eğitimin iyileştirilmesiyle alakasının olmadığı, tümüyle siyasal bir hesaplaşma saikiyle gerçekleştirildiği belliyken bu niyete nereden çıktığı belli olmayan bir sürü ilaveler yapılmış, MEB bünyesinde tepeden tırnağa bir tasfiye amaçlanmıştır.
Bu düzenlemeye göre bütün yüksek bürokratlarla bütün İl Milli Eğitim Müdürleri görevden uzaklaştırılacak, dört yılını tamamlamış bütün okul müdürleri, müdür yardımcıları görevden el çektirilecektir. Bu, açık bir özgüvensizlik ve panik psikolojisi ürünü bir uygulamadır. Endişe, telaş ve korku doludur. Yeni düzenlemeyle okul idarecilerinin Milli Eğitim Müdürlüklerinin önerisiyle valiler tarafından atanacak olması açık bir partizanlık uygulaması doğuracak, bütün objektif kriterleri ilga edecektir.
MEB tasarısındaki önemli bir niyet de aday öğretmenlerle ilgili düzenlemede kendini ele vermiştir. Aday öğretmenlere yazılı ve sözlü sınav getirilmiş, bu da şarta bağlanmıştır. Şurası çok ilginçtir ki bu şart “disiplin ve performans” olarak ifade edilmiş, ekmeğinin peşindeki eğitim emekçilerinden iradelerini teslim etmeleri talep edilmiştir. Bu, insan onur ve haysiyetine yapılmış büyük bir saldırıdır.
Aday öğretmenlere getirilen mülakat şartı açık ve aleni bir şekilde itaati dayatmaktadır. Lafı eveleyip gevelemeye gerek yok: Bunun halk dilindeki karşılığı torpil ve yandaşlıktır. Böyle bir düzenleme adalete, Allah’ın ve insanların rızasına muvafık mıdır, soruyoruz sizlere? Mevcut hesaplaşmanın üzerine inşa edilen bu baskıcı tutumun anlamı insanları ekmek parası karşılığında sorgusuzca itaate zorlamak, onları köleleştirmektir.
Arkadaşlar,
Aynı tavrın bir yansıması 6 yılını doldurmuş dersane öğretmenlerinin MEB kadrolarına atanabilme maddesinde de görülmektedir. Bu öğretmenlerin kadroya geçişlerinde tarafsız, objektif sınav kriterleri yerine mülakatın getirilmesi insanları kategorileştirmek; sınırsız ve sorgusuz itaati eğitim emekçilerine dayatmak değil midir? Bu uygulamalar bize 28 Şubatta kamu görevlerinden uzaklaştırılanların bir daha kamuda çalışamayacakları hükmüne maruz kalmalarını hatırlatmıştır. Bu, “Benden olmayana iş yok” mantığı adil bir tavır olabilir mi?
Yine tasarıda yer alan bir madde, devletten bağımsız bir şekilde sivil alanda yürütülen tüm eğitim-öğretim faaliyetleri açısından sorun teşkil etmektedir. Tanımı yapılmadan, sınırları net biçimde çizilmeden hazırlanan bu maddeyle, tüm eğitim-öğretim hizmeti sunumları bakanlığın izin ve denetimine tabi kılınıyor. Haliyle kaldırılmasını istediğimiz Tevhid-i Tedrisat Kanunu, güncel ilavelerle daha da güçlendiriliyor!
Arkadaşlar,
Aynı tasarıda dersanelerin özel okula dönüşmeleri karşılığında kendilerine verilecek devlet teşvikleri de hükme bağlanmaktadır. Nerdeyse bütün kamu hizmetlerini piyasaya devretmek isteyen politikaların devamı olarak gördüğümüz bu uygulama eğitimi kamu hizmeti olmaktan çıkarıp tümüyle piyasanın insafına terk eden zihniyetin başka bir yansıması olarak görülmeli ve reddedilmelidir. Hükümetin bir taşla birkaç kuş vuran yasal düzenlemeleri bu hengâme içinde halkın aleyhine birçok kararı barındırmakta ve geleceğimizi ipotek altına sokmaktadır.
Dostlar,
Ülke yeni iddia ve operasyonlarla çalkalanıyor. Bütün toplumsal kesimlerde derin bir huzursuzluk hâli hâkim. Sistem bütün unsurlarıyla çürümüş ve yozlaşmış durumda. Yerel ve küresel pozisyon alışlarında türlü zaaf ve sıkıntılar barındıran mevcut iktidarın da, bu iktidara karşı sureti haktan görünerek iş çevirenlerin de bu yozlaşma ve çürüme batağındaki çırpınışları kendilerinden daha çok halkı boğuyor.
Kardeşler,
Tarihi bir dönemeçteyiz. Müslümanlık iddialarının toplumsal karşılığını boşa düşüren egemenlerin ve onların eski müttefiki yapılanmaların yarattığı bu kaos ânında, halk olarak dayatma ve yozlaşmaya karşı adalet ve özgürlük talebimizi daha da yükseltmeli, vahyin aydınlığında yeni bir dünyanın mümkün olabileceğini herkese göstermeliyiz.
EĞİTİM İLKE-SEN
İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası
adına
Yavuz Soysal, Eğitim İlke-Sen Üyesi