Eleştirel PedagojiManşet

Rekabetçi Eğitimin Kendisi Başarısızlıktır

ÖSYM, üniversite sınavlarının ilk basamağındaki sonuçları bir süre önce açıkladı.

Basın duyurusunda, öğrencilerin aldıkları puanların ortalamasına dayalı iller sıralaması da yer aldı.

Tabi bu durum ister istemez eskimeyen tartışmayı yeniden alevlendirdi.

Eğitimde “başarısızlık” niye tanımlanan durum neden kaynaklanıyor?

Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki; yarışa dayalı bir sınav sisteminde illa ki birileri alt, birileri de üst sıralarda yer almak zorundadır.

Eğer şayet bunu genel bir sorun kabul etmezseniz, yani sistem sorununu görmezden gelirseniz, o zaman asıl sorunu da gözden kaçırırsınız.

Bu sebeple ben öncelikle konuyu genel bağlamda değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim.

Unutmamak gerekir ki, iller sıralamasında bir il diyelim ki 10 sıra yükselseydi, bu durumda diğer 9 ilde bir gerileme söz konusu olacaktı.

Her ildeki eğitim camiası kendi ilindeki sıraya bakıyor ama bu durumda diğer illerdeki çocuklara yazık değil miydi?

* * *

Diğer taraftan listeye bakınca, bu sene Ankara, Karabük ve Denizli ilk üç sırada görünüyor.

O halde buralarda yaşayan öğrenciler, sınavlarda bulundukları il sebebiyle avantajlı hale geliyor demektir.

Peki, bu eğitimde bir fırsat eşitsizliği yaratmış olmuyor mu?

“Asker, bürokrat ve memur” şehri diye Ankara’daki yatırımlardan, imkânlardan daha fazla faydalanıyor olmak, ülke genelinde bir eşitsizliği derinleştirmiyor mu?

Soruları çoğaltabilirim.

Ama her halükarda sonuç değişmeyecektir.

Burada sorun, öncelikle yarışa yada rekabete dayalı sınav sisteminde.

Bu değişmediği sürece, birileri yukarıda, birileri aşağıda kalmaya mahkum demektir.

Oysa mesele eğitimde…

Tartışmamız gereken asıl mesele, öğrenmenin ve düşünmenin değerini anlamayan, hayatı test şıklarından ibaret gören, önüne gelenler arasında tercih yapmaktan kendi tercihini ortaya koymayı öğrenemeyen, sürekli puan yükseltmeye odaklı, at yarışındaymış gibi okula, dershaneye, etüte koşturulan bir neslin kime ne hayrı olacaktır?

Açıkça söylüyorum ki, bu insanı aptallaştırmaktan başka bir şey değildir!

Ve bu kasıtlı bir süreçtir!

Çünkü tüm dünyada, zorunlu eğitim sistemleri, temelde çocukların o yaratıcı, o sarsıcı, o dikkatli ve sorgulayıcı, kıyaslayıcı zekâsını köreltmek; çocukları ahmaklaştırmak için kurulmuştur!

Sonuçta onlardan istenen ya devlet tanrısına ya da piyasa tanrısına itaat etmeleridir; kul olmalarıdır!

Şayet eleştiriye buradan başlamazsak, “Bizim il YGS’de neden başarısız?” sorusundaki il ismi her ilin yerel gazetelerinde kendi iliyle değiştirilerek sorulmaya her yıl devam edecektir!

* * *

Eğitim İlke-Sen olarak bu konudaki tavrımızı hatırlatmak istiyorum:

“Eğitim İlke-Sen, çocuklarımızın piyasalaştırılan eğitim sürecinin ve her geçen gün etkisini artıran ahlaki, düşünsel ve kültürel yozlaşmanın kurbanı olmamaları için mücadele eder. Eğitim sisteminin yarış ve rekabete değil; sosyal adalet, barış, paylaşma ve dayanışma gibi ilkelere dayanması gerektiğini savunur.”

O halde burada sorgulanması gereken, bu rekabetçi eğitim sistemi anlayışıdır.

Çünkü çocukların başarısızlığı değil sistemin yanlışlığıdır asıl mesele…

BEYTULLAH ÖNCE