EylemlerimizManşet

Dershaneler de sorun, Milli eğitim de!

Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, dershanelerin kapatılmasıyla ilgili tartışmalarıdeğerlendirdi. 

Sakarya’daki 427. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde platform adına basın açıklamasını okuyan Beytullah Önce “Türkiye’nin gündemi son bir haftadır yeniden eğitime odaklandı. Dershane ve etüt merkezlerinin kapatılması için hazırlandığıiddia edilen bir yasa taslağı, çeşitli tartışmalara yol açtı.” diyerek, sözlerine “Ne yazık ki, bu tartışmalarda “milli eğitim”in ideolojik yapısı ya da tektipçi pedagojisi ele alınmak yerine, bir kez daha milli eğitim sisteminin doğasından kaynaklanan sorunlar öne çıktı. Dershaneler üzerine yapılan tartışmalarda, ne devletin ne de serbest piyasanın eğitim sisteminde ve toplum üzerinde yarattığı tahribat gündeme geldi. Şüphesiz dershanecilik, tartışılmasıgereken eğitim sorunları arasındadır. Fakat dershanelerden önce tartışmamız gereken asıl mesele, doğrudan devlet tekelindeki milli eğitim sisteminin kendisidir.”dedi.

Eğitim sisteminde dershaneleri kapatmanın tek başına çözüm getirmeyeceğini ileri süren Eğitimİlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, milli eğitim sisteminin tamamen değişmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Devletin siyasi çıkarlarıyla, sermaye sahiplerinin ekonomik çıkarlarına kurban edilmek istenen milyonlarca çocuğun bugüne ve geleceğine karşı sessiz duramayız. Bugün tartıştığımız ve adına eğitim sistemi dediğimiz mekanizma bürokratlar, ekonomistler ve toplum mühendisleri tarafından tasarlanmış bir süreçtir. Kişinin rızası dışında gerçekleşir. Bu açıdan zorunlu eğitim, temel bir insan hakkı ihlalidir. Baştan aşağı ihlallerle, baskı ve dayatmalarla örülmüş böyle bir sistemi dershaneleri kapatmakla kurtaramazsınız! Dershaneler sorun iken okulların dershanelerden de beter bir sorun olduğunu gözden kaçırırsanız, asıl meseleyi ıskalarsınız! O halde, başta Tevhid-i Tedrisat Kanunu olmak üzere, eğitimdeki tüm dayatmalara karşı ciddi bir mücadele yürütmek zorundayız. Unutulmasın ki, eğitim sistemi özgürleşmeden, toplum da tam anlamıyla özgürleşemez! Yapmamız gereken, insanı ya devletin ya da piyasanın kulu-kölesi yapmayı amaçlayan eğitim sistemini tamamen değiştirmektedir!” dedi.

Basın Açıklamasının Tam Metni

EĞİTİMDE NE DEVLET NE DE PİYASA BASKISI!

Değerli basın mensupları, duyarlıSakarya halkı.

Türkiye’nin gündemi son bir haftadır yeniden eğitime odaklandı. Dershane ve etüt merkezlerinin kapatılması için hazırlandığıiddia edilen bir yasa taslağı, çeşitli tartışmalara yol açtı.

Ve ne yazık ki, bu tartışmalarda “milli eğitim”in ideolojik yapısı ya da tektipçi pedagojisi ele alınmak yerine, bir kez daha milli eğitim sisteminin doğasından kaynaklanan sorunlar öne çıktı. Dershane ve okul arasında sıkışan milyonlarca çocuğun, eğitim adıaltında aslında nasıl bir zihinsel, duygusal ve ahlaki tahribata uğratıldığıyine konuşulamadı.

Dershaneler üzerine yapılan tartışmalarda, ne devletin ne de serbest piyasanın eğitim sisteminde ve toplum üzerinde yarattığı tahribat gündeme geldi.

Şüphesiz dershanecilik, tartışılması gereken eğitim sorunları arasındadır. Fakat dershanelerden önce tartışmamız gereken asıl mesele, doğrudan devlet tekelindeki milli eğitim sisteminin kendisidir.

1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan bugüne geçen onlarca yıllık sürede, okullar devletin ideolojik aygıtlarıolarak faaliyet göstermektedir. Milli eğitim, Kemalist Cumhuriyet’in toplumsal mühendislik projesinin en önemli aracı haline getirilmiştir.

Okullar aracılığıyla, farklı etnik, dini ve kültürel kimliklere sahip Anadolu halklarından, yeni devletin milliyetçi, pozitivist, seküler ve kapitalist düzenine uygun tek tip bir toplum çıkarılmak istenmiştir. Kemalizm, sadece devletin değil milli eğitimin de resmi ideolojisi kabul edilmiş, tüm toplum devletin ideolojik tedrisatından geçirilmiştir.

1980’li yıllardan itibaren ise devletin eğitim sistemindeki ideolojik tahakkümüne, serbest piyasa ekonomisinin kapitalist tahakkümü de eklenmiştir.

Neoliberal politikaların sonucunda eğitim giderek ticari bir sektöre dönüşmüş, özel okul ve üniversiteler, dershaneler ve kurslar ile birlikte muazzam bir piyasa oluşmuştur. Buna bağlı olarak eğitim anlayışıda değişmiştir.

Bugün eğitim kurumları, sadece üretmeye ve tüketmeye endekslenmiş makbul vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Çocuklar, daha küçük yaşlardan itibaren bir yandan devlet ideolojisiyle biçimlendirilirken, diğer yandan da dünyevi hırslarla sürekli daha çok çalışmaya, daha çok kazanmaya alıştırılmaktadır.

Öğrencilerin kapitalist dünya düzenine uyumlu, toplumsal faydayı değil yalnızca bireysel menfaatleri gözeten, piyasa aklıyla hareket eden, her şeye kâr-zarar hesabıyla bakan bireyler olarak yetişmeleri hedeflenmektedir.

Eğitim sisteminde dayanışma, paylaşma yerine yalnızca bireyin kendisini gözettiği bir kültür aşılanmaktadır.

İnsanı insana arkadaş, dost ya da kardeş değil de hem başarı sınavlarında hem de hayatta sürekli geçilmesi gereken rakipler olarak gösteren bir eğitim anlayışından kime ne fayda gelir? Peki, böyle bir nesil; bireysel hayatında “dindar” olsa, bu neyi değiştirebilir!

Değerli arkadaşlar;

Eğitimi ulus-devletin faşizan, yasakçı,militarist ve tektipçi anlayışından kurtarmamız gerektiğine inanıyoruz. Fakat devlet tekelindeki bu tahakkümden kurtulmak adına eğitimin kapitalist piyasanın tahakkümüne sokulmasına da kayıtsız kalamayız.

Devletin siyasi çıkarlarıyla, sermaye sahiplerinin ekonomik çıkarlarına kurban edilmek istenen milyonlarca çocuğun bugüne ve geleceğine karşı sessiz duramayız.

Bugün tartıştığımız ve adına eğitim sistemi dediğimiz mekanizma bürokratlar, ekonomistler ve toplum mühendisleri tarafından tasarlanmış bir süreçtir. Kişinin rızası dışında gerçekleşir. Bu açıdan zorunlu eğitim, temel bir insan hakkı ihlalidir.

Baştan aşağı ihlallerle, baskı ve dayatmalarla örülmüş böyle bir sistemi dershaneleri kapatmakla kurtaramazsınız! Dershaneler sorun iken okulların dershanelerden de beter bir sorun olduğunu gözden kaçırırsanız, asıl meseleyi ıskalarsınız!

O halde, başta Tevhid-i Tedrisat Kanunu olmak üzere, eğitimdeki tüm dayatmalara karşı ciddi bir mücadele yürütmek zorundayız.

Toplumun çocuklarını kendi inançlarına, değerlerine uygun eğitim verebileceği alternatifleri geliştirmesinin önündeki engelleri kaldırılmalıdır. Toplumun çocuklarına kendi dilinde, kendi inançlarına uygun bir eğitim verebilmesi için tüm yasaklar sonlandırılmalıdır!

Açıkça belirtmek isteriz ki; çocuklarını kendi akidelerine uygun biçimde, Müslümanca yetiştirmek isteyen ailelerin bu hakkınısonuna kadar savunuyoruz. Şayet aileler, çocuklarını İslami inançlarıdoğrultusunda yetiştirmek istiyorlarsa, devlete düşen buna engel olmak değil, imkân sağlamaktır! Yine diğer inanç gruplarının da bu yöndeki talepleri tabi ki meşrudur, haklıdır.

Bu hakkı elde etmek için sözümüzü, mücadelemizi birlikte yükseltmeliyiz. Parasız, herkese eşit imkânlar sağlayan, yoksul-zengin ayrımı yapmak yerine bu ayrımların ortadan kalkması gerektiğini anlatan, çocuğu serbest pazarın nesnesi haline getirmeyen, her türlü sömürüye ve ilahlık iddiasına karşı insanın zincirlerinden kurtulmasına hizmet eden bir eğitim sistemi için mücadele etmeliyiz.

Unutulmasın ki, eğitim sistemi özgürleşmeden, toplum da tam anlamıyla özgürleşemez!

Yapmamız gereken, insanı ya devletin ya da piyasanın kulu-kölesi yapmayı amaçlayan eğitim sistemini tamamen değiştirmektedir!

EĞİTİM İLKE-SEN adına

MYK Üyesi Beytullah Önce