Dünya’da Korkunç Bir Eşitsizlik Hüküm Sürüyor!
Dünyanın en zengin yüzde 10’u dünyadaki zenginliğin yüzde 86’sına sahip. En zengin yüzde 1 ise yüzde 46’sına. Dünya nüfusunun yarısı ise toplam zenginliğin ancak yüzde 1’ine sahip. Korkunç bir eşitsizlik tablosu bu.
2013’ün ilk çeyreğinde, dünyada özel kişilerin sahip olduğu malvarlığının değeri 241 trilyon dolara ulaşmış. Kriz, işsizlik, yoksulluk derken, bu değer bir yılda yüzde 4.9 artmış. Bu artışın kriz sayesinde gerçekleşmiş olması ihtimali yüksek.
Dünyada sadece yoksulluk artmıyor. Dolar milyoneri sayısı da artıyor. Bugün dünyada 31 milyon dolar milyoneri var.
Malvarlığının net değeri 1 milyon doların üzerinde olanlar dünya nüfusunun yüzde 0.7’sini oluştururken, dünyadaki toplam malvarlığının yüzde 41’ine sahipler. Sadece son bir yılda bu son oran iki puan artmış. Kriz sayesinde!
Dünyanın en zengin yüzde 10’u dünyadaki zenginliğin yüzde 86’sına sahip. En zengin yüzde 1 ise yüzde 46’sına. Dünya nüfusunun yarısı ise toplam zenginliğin ancak yüzde 1’ine sahip. Korkunç bir eşitsizlik tablosu bu. ABD ’deki eşitsizlik, Avrupa ’dan daha büyük. Rusya’da durum oligarşi kavramının neredeyse tanımı: 110 milyarder Rusya’daki toplam zenginliğin yüzde 35’ine sahip.
Bu durumun doğal sonuçlarından biri, orta sınıfların hızla erimesi sonucu, siyasal istikrarsızlıkların artması ve suç oranında görünen artış.
Dünya Bankası ne diyor?
Dünya Bankası, 6 Ekim’de yayımladığı 2014 Dünya Kalkınma Raporu’nda, küreselleşme nedeniyle artan ve artmaya hızla devam edecek olan işsizliğe, küresel ısınma nedeniyle artan ve artmaya devam edecek olan çevre felaketlerine, sınırsız rekabetin yarattığı ve arttırdığı sosyal/siyasal istikrarsızlıklara, yıkıcı mali çalkantılara işaret edip, suç oranlarının yükselişinin altını çiziyordu. Böyle karamsar tablo çizmekle yetinmeyip, kamu otoritelerinin devredilemez sorumluluğunu hatırlatıyordu.
Evet, devredilemez sorumluluk! Devletin sadece genel strateji belirleyip, daha sonra teşvikler yoluyla işi özel sektöre, piyasaya bırakmasının yıkıcı sonuçlarına gönderme yapıyor Dünya Bankası Raporu.
IMF ne diyor?
Bu rapordan üç gün sonra, Dünya Bankası’nın ikizi IMF’nin raporu yayımlandı. Bu kez iş, bir gazetecinin bilahare dediği gibi, “Vatikan’da Papa’nın agnostiklik öğüdü vermesi gibi” bir şeydi.
Başlığı “Taxing Time”, yani Vergi Zamanı (Zor Zamanlar anlamına da çekilebilir) olan raporda, vergi oranlarının artmasının olmazsa olmaz bir gereklilik olduğu vurgulanıyordu. IMF, özellikle gelişmiş ekonomilerde, yüksek gelir grubundan daha fazla vergi alınmasının sadece mümkün değil, şart olduğunu belirtmekle yetinmiyor. Sadece gelirlerin değil, malvarlığının bütününün vergilendirilmesi, yani servet vergisi öneriyor…
IMF yönetiminin başına ne düştü bilmiyoruz ama IMF’nin kadın başkanı Christine Lagarde, “Bu önlemlerin sadece kamu maliyesindeki büyük dengesizlikleri aşmak, bütçe açığı ve borç krizini çözmek için elzem olmadığını, giderek artan eşitsizliklere karşı alınması gereken önlemler” olduğunu belirtiyor.
Bugüne kadar, kamu harcamalarının daraltılması ve vergi yükünün azaltılmasını erdemli politikaların göstergesi ilan etmiş kuruluşun, bu ani tavır değişikliği liberal iktisatçıları epey kontrpiyede bırakmış olmalı ki, bu cepheden fazla ses çıkmadı. Görmemezliğe gelmeyi tercih ettiler.
Alarm zilleri
Kapitalist sistemin bekçi kurumları alarm zilleri çalmaya başladı.
Aşırı bireyciliği yücelten, bütün toplumsal sorunların çözümünde piyasanın en etkili çözüm olduğunu iman gücüyle savunan, toplum olmanın araçlarının finansmanı için yapılan zorunlu kesintileri haydutlukla eş anlamlı algılayan ve en önemlisi, toplumun küçük bir kısmı zenginleştikçe toplumun geri kalanına buradan nimet yağacağı masalıyla uyutan Hayek-Thatcher-Reagan liberalizminin zihinlerde bıraktığı tortu daha uzun zaman silinmeyecek.
Bu nedenle, bugün IMF servet vergisi alınması gereğinden bile bahsedecek duruma gelmişken, gelişmiş ülkelerde iktidar ortağı siyasal partiler, sağ veya sol etiketli olmaları fark etmeden, bağnaz ve kör bir biçimde zenginler üzerindeki vergi yükünü azaltmaya devam ediyorlar.
Ahmet İnsel’in “IMF’nin kafasına taş mı düştü?” başlıklı makalesinin tamamı için tıklayınız