Paket Paket Haklar
Kamuoyu bir süredir, çeşitli meseleler hakkında yapılacak düzenlemeleri bekliyordu.
Eylül başından beri açıklanması beklenen paket, ertelendi durdu…
Her ertelemenin peşinden, pakette neyin değişebileceği, hangi düzenlemelerin yapılabileceği hakkında iddialar ortaya atıldı.
Daha açıklanmadan, içeriği belli olmayan bir paketi “devrim, dönüm noktası” gibi sıfatlarla anan haber ve yorumlara dahi rastlayabildik!
Sanırım bu paket açma merasiminin uzatıldıkça uzatılması boşuna değildi.
Böylece Gezi Parkı olaylarından beri gündemi tek başına belirleme gücünü yakalamayan Başbakan Erdoğan, bu paket vesilesiyle ipleri yeniden eline almaya çalışıyor gibiydi…
Medyanın dili ve yaklaşımı da buna imkân vermeye dönüktü…
Fakat sürecin uzatılmasının yarattığı risk nedense göz ardı ediliyordu.
Öyle ya, gün geçtikçe paketle ilgili beklentiler de artıyordu.
Zaman geçtikçe her kesim, kendi taleplerinin de pakete girmeye başladığını düşünüyordu.
Nihayet beklenen gün geldi çattı.
Başbakan Erdoğan, tüm ekranlardan kamuoyuna seslenerek, paketi açmaya başladı.
Uzunca bir girişten sonra açıklanan listede, temel siyasal ve sosyal sorunların hepsine ilişkin düzenlemeler yer alıyordu.
Başka bir ifadeyle, Hükümet’in her kesime kendince bir gül uzatma gayretinde olduğu havası yaratılıyordu.
Lakin paket açıklandıktan sonra gelen tepkiler, iki şeyi açıkça ortaya koyuyordu.
İlki, sürekli ertelenen ve haliyle beklentileri de yükselten paket, olması istenenden çok daha azını içeriyordu.
İkincisi, hangi kesime gül uzatıldıysa o kesimin elince önce paketin dikenleri batıyordu…
Örneğin başörtüsü meselesiyle İslami kesime bir mesaj verildi.
Kamu çalışanlarına dönük yasağın kılık-kıyafet yönetmeliğinden kaldırılıyor olması olumlu karşılanmıştı, fakat yargı, emniyet, ordu gibi kurumların hariç tutulması hoşa gitmedi.
Temel bir inanç özgürlüğüne kısıtlama getirilmesi doğru bulunmadı.
Dahası, başörtüsü, imam-hatip okulları dışında yine yasaklı bırakılmıştı.
Her ne kadar yalnızca Kürt halkını ilgilendiriyormuş gibi algılansa da, köy isimlerinin iadesi, bazı harflerin kullanılmasına getirilen yasakların ve seçimlerde propaganda dilindeki kısıtlamaların kaldırılması Türkiye’deki tüm etnik grupları ilgilendiren düzenlemelerdi…
Lakin toplum, bunları gündelik hayatın içinde çoğu zaman fiilen işlevsiz hale getirdiği için beklenen yankıyı sanırım uyandırmadı…
Öğrenci andı, hem ülkedeki farklı etnik gruplara bir dayatma içermesi, hem de İslam’ın temel inanç esaslarına aykırı öğeler taşıması açısından zorunlu tutulmaması gereken bir ritüeldi.
Nazi Almanyası’ndan, Mussolini İtalyası’ndan özenilerek başlayan bu uygulamadan vazgeçilmesi yerinde bir adımdı.
Anadilde eğitim konusunda getirilen “özel okul” formülü ise, temel bir insan hakkının paralı hale getirilmesi gibi ayrımcı bir uygulamaya dönüşeceğinden dolayı haklı olarak tepki topladı.
Oysa bu paket, öncelikle Kürt meselesiyle ilgili çözüm sürecinde yaşanan tıkanıklığı aşacağı düşüncesiyle önemseniyor, içeriği merak ediliyordu.
Lakin açıklanan maddelerin böyle bir iradeyi güçlendirdiğini söylemek de mümkün değil…
Alevi kesime ise paketten sadece bir üniversite adı çıktı, o kadar…
Oysa cemevlerine dönük devletin ayrımcı yaklaşımına son verilmesi ve din kültürü derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması gibi çok daha öncelikli talepler vardı.
Bu ülkenin azınlığı haline düşürülmüş kesimlerin de başta varlıklarının tanınması, dini ve etnik kimliklerin sürekli tehdit gibi algılanıp sunulmasından vazgeçilmesi, gasp edilen haklarının ve varlıklarının iadesi gibi çeşitli beklentileri vardı, fakat paketle birlikte bunlardan yalnızca Süryanilerin Mor Gabriel Manastırı’nın iadesi talebi karşılanmış oldu.
Roman vatandaşların da başta kendilerine yapılan ayrımcılıkların, kentsel dönüşüm projeleriyle şehirlerin çeperlerine doğru sürülmesinin sonlandırılması gibi beklentileri vardı, onlara da paketten enstitü sürprizi çıktı.
Sanıyorum paketten başka kesimlerin de çeşitli beklentileri vardı ama bir şey çıkmadı.
Velhasıl, paketten umulanla pakette bulunan arasındaki fark, kimseyi memnun etmedi.
Oysa her yönüyle adil ve özgür bir ülkede yaşamak en doğal hakkımız.
Ve bu hakkın böyle kırpıla kırpıla verilmek istenmesi, üstelik bundan da minnet duymamızın beklenmesi hiç doğru değil!
BEYTULLAH ÖNCE
Sakarya Yenihaber