Toplu Görüşmeler Neden Fiyaskoyla Sonuçlandı?
Toplu görüşmeler, gerek işçiler gerekse kamu çalışanları açısından önem arz ediyor; sadece ekonomik sonuçları itibariyle değil sosyal ve siyasal sonuçlarıyla da… Dolayısıyla hayatımızı her açıdan ilgilendiren toplu görüşmelerde, sendika ve konfederasyonların tavrının ne olduğu, hangi talepleri gündeme getirdiği ve kamusal yararı herkes için gözetip gözetmediği de en az toplu görüşmelerin kendisi kadar önemli.
Peki, bu gerçeğe rağmen sonuçlar neden genellikle çalışanların aleyhine gelişebiliyor?
Sanıyorum burada birinci neden, sivil toplum örgütlerinde sık karşılaştığımız bir hastalığın, emek örgütlerinde de nüksetmesi…Bu, kendi sivil tabanına dayanarak bağımsız bir irade geliştirememek ve ortak beklentiler karşısında ortak hareket edememekten kaynaklanan bir davranış bozukluğu! Bunun sonucunda emek örgütleri de, kendi ajandasını kendi üye tabanına yahut bütüncül bir perspektifle toplumsal taleplere göre belirlemek yerine, siyasi partilerin politik gündemlerine endeksliyor, tavrını partilerin politik çıkarlarına göre ayarlıyor! Tabi ki böyle bir tabloda ortaya çıkan parçalanmışlık görüntüsü, çalışanların lehine olmayacaktır, nitekim de olmuyor.
Mezkûr hastalık, sadece iktidara bağlı sendikalar için değil, muhalefet ve çevresindeki sendikalar için de geçerli ve üstelik sadece bugünün ya da son on yılın sorunu da değil… Eskiden de böyleydi, yani yanlış değişmedi; sadece yanlışı yapanlar değişti…Ve şimdi bu yanlışın sürdürülmesinin bedelini kaçınılmaz olarak hep birlikte ödüyoruz.
İlkesel olarak belirtmek gerekirse, sendikalar; iktidar ya da muhalefet partilerinin ideolojik aygıtlarına kesinlikle dönüşmemelidir… Bunu “bir sendikanın birtakım siyasal görüşleri ya da talepleri olamaz” manasında söylemiyorum, kast ettiğim husus sendikaların partizanlık yaparak körü körüne hareket etmekten kaçınması gerektiğidir. Şayet bir sendikanın siyasal bazı talepleri varsa, bunu da kendi bağımsız duruşuyla ve mücadelesiyle gerçekleştirmelidir, kapalı kapılar ardında politik pazarlıklar yaparak değil…
Üzülerek gözlemliyoruz ki bizdeki sendikaların sesi, maalesef kendi üyelerinin ya da toplumun ortak sesi değil, yalnızca kendilerini angaje ettikleri politik aktörlerin ya da sosyal ve kültürel cemaatlerinin sesi oluyor! Bugüne kadar bu seslerin bize bir fayda sağlamadığı, dikkatli bakıldığında açıkça görülüyor. Son toplu görüşmeler bu gerçeği bir kez daha ispatlamıştır.
Kamu çalışanları ve emeklilerini ilgilendiren toplu görüşmeler, bu yıl da kamu çalışanları açısından büyük bir kayıpla sonuçlanmıştır! Oysa hem siyasi hem de ekonomik gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, kamu çalışanları ciddi bir direnç sergilemeleri halinde taleplerinin karşılığını alacak konjonktürel bir avantaj yakalamıştılar.
Son dönemde toplumsal çalkantının yol açtığı siyasi bir iç sarsıntı endişesi taşıyan iktidar partisi, yeni bir muhalefet dalgasıyla karşılaşmak isteyecek halde değildi. Haliyle sendikaların kararlı ve ortaklaşa bir tutum sergilemeleri karşısında hükümet de fazla katı bir tutum sergileme şansına sahip değildi. Şayet toplu görüşmelerdeki heyette yetki ağırlığını elinde bulunduran Memur-Sen yöneticileri, işte bu durumu, toplumsal beklentileri en iyi şekilde karşılamak için değerlendirmeye çalışsaydı, ortaya çıkan fiyasko gibi bir mutabakatı, laf ebeliği yaparak savunmaya da muhtaç kalmayacaklardı…
Toplu görüşmelerden çıkan ve fiyasko olarak nitelendirebileceğiz bu sonuç bize, kamusal yararı savunmak yerine siyasal bir takım hesaplara giren her sendikal mücadelenin, üye sayısı itibariyle yetkili dahi olsa, gerçekte sahici bir etkisinin olamayacağını sarih biçimde göstermiştir.
Beytullah Önce
Eğitim İlke-Sen MYK üyesi